Karanlık Mod
06-05-2024
Logo
Kuran ve Sünnet Kavramlarından Hareketle İtikat – Ders:01-İman Kavramı – 1
   
 
 
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla  
 

Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur, Salât ve Selam güvenilir ve sözünün eri olan Hz. Muhammed (s.a.v.)’e olsun. Allahım, senin öğrettiklerinden başka bir ilmimiz yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilen ve hikmetle yaratansın. Allahım bize faydalı ilim ver, bildiklerimizden de faydalanabilmeyi nasip eyle, ilmimizi arttır. Bize hakkı hak olarak göster ve ona tabi olmakla rızıklandır, batılı da batıl olarak göster ve ondan kaçınmak ile bizi rızıklandır. Bizi sözü işitip güzel bir şekilde itaat edenlerden eyle, rahmetinle bizleri salih kulların arasına kat.

Giriş:

Değerli kardeşlerim, yaklaşık on yıldır bu mübarek camide İslam Akaidi dersleri verdim. Allah Azze ve Celle’nin lütfu ile bu dersler güzel bir iz bıraktı. Bir süre sonra Tahavi Akidesi ders serisine başladım. Bu akaid dersleri üzerinden uzun zaman geçti ve şimdi akaid alanında farklı derslere ihtiyaç hâsıl oldu. Çünkü akaid dinin temelidir. Din usul (temel)  ve füru (ikincil önemli konular) alanlarından oluşur. Akaid yani inanç dinin en önemli alanıdır. Akidesi sağlam olanın amelide sağlam olur. İnancı bozuk olanın ameli de bozuk olur. Eğer inanç ve davranışlar arasında bir bağlantı yoksa dilediğin şeye inan. Fakat davranışlara yansımayan bir inanç söz konusu olamaz.

Bu yüzden Allah Azze ve Celle’ye dayanıp güvenerek içerisinde bazı nitelikler taşıyan akaid dersleri serisine başlamayı istedim. Bu niteliklerden biri de onun Kuran ve Sünnet’e dayanmasıdır.

Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

(( تَرَكْتُ فِيكُمْ أَمْرَيْنِ, لَنْ تَضِلُّوا مَا تَمَسَّكْتُمْ بِهِمَا؛ كِتَابَ اللَّهِ وَسُنَّةَ رسوله ))

[أخرجه مالك في الموطأ]

“Size iki şey bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız: Bunlar, Allah’ın Kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.”

(İmam Malik, Muvatta)

Biz Yunanlıların kitaplarından alınmış bir inanç istemiyoruz veya tamamen mantıksal önermelerle oluşturulan bilgileri de istemiyoruz. Bizler Allah’ın kitabı ve Rasulullah (s.a.v.)’ın sünnetinden alınmış bir akideyi istiyoruz.
Ders serimizin başındayız, Allah Teâlâ’dan Kuran’ı Kerim ve Sünnet-i nebide bulunan ayet ve izahlar ile sahih hadis-i şeriflerden alınmış olan İslam akaidinin inceliklerini açıklama konusunda beni başarılı kılmasını dilerim.

İnsanların Mümin ve Kafir Olmak Üzere İki Zümreye Ayrıldıkları İle İlgili Kuran’dan Delil Nedir?:

Kardeşlerim, öncelikle insanlar soyları, ırkları, renkleri, milletleri, inanışları, mensubiyetleri, mezhepleri ve fırkaları açısından farklı olmalarının yanında aslında iki zümreden daha fazlası değillerdir: Mümin ve Kâfir. Bu konuda Kuran’ı Kerim’de birçok delil bulunmaktadır. Allah Azze ve Celle buyuruyor ki:

 

 

فَأَمَّا مَنْ أَعْطَى وَاتَّقَى * وَصَدَّقَ بِالْحُسْنَى * فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْيُسْرَى * وَأَمَّا ﴿
﴾ مَنْ بَخِلَ وَاسْتَغْنَى * وَكَذَّبَ بِالْحُسْنَى * فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْعُسْرَى

[سورة الليل الآية: 5-10]

“Artık kim cömert davranır, günah işlemekten sakınırsa; Bunların güzel karşılığına da inanırsa; Biz ona iyilik yollarını kolaylaştırırız. Ama kim cimrilik eder, kendisiyle yetinirse; Güzel karşılığı da yalan sayarsa; Biz onu zora sokarız.”

(Leyl Suresi: 5-10)

Allah Subhanehu ve Teâlâ insanı iki zümreye ayırmıştır ve bunun bir üçüncüsü daha yoktur. İnsan cennet için yaratıldığına inanır, bu inanç onun sağlam ve doğru olan imanı üzerine kuruludur: Allah’a isyan etmekten sakınır ve Allah’a isyandan sakınma üzere inşa ettiği hayatını sanki cennetin karşılığı olarak vermek üzere kurar. Allah Teâlâ da ona iyilik yollarını kolaylaştırarak karşılık verir:

﴾ فَأَمَّا مَنْ أَعْطَى وَاتَّقَى، وَصَدَّقَ بِالْحُسْنَى ﴿

“Artık kim cömert davranır, günah işlemekten sakınırsa; Bunların güzel karşılığına da inanırsa”
 

Güzel olan cennettir, inancımızda cennet için yaratıldığımızı ifade ederiz. Dünya ise cennetin bedelini ödediğimiz yurdumuzdur. Bunu da Allah’ı hakkıyla tanıyıp O’na itaat ederek yaparız. Allah Teâlâ buyuruyor ki:

﴾ وَأَمَّا مَنْ بَخِلَ وَاسْتَغْنَى، وَكَذَّبَ بِالْحُسْنَى ﴿

“Ama kim cimrilik eder, kendisiyle yetinirse; Güzel karşılığı da yalan sayarsa”

Bozuk olan inanç da, cenneti yalanlamak sadece dünyanın varlığına inanmaktır. Çünkü böyle inanan kişi dünyaya iman eder ve onun dışındaki hiç bir şeyi dikkate almaz. Onun ilimden payına düşen budur, sadece dünya hayatında görünen, maddi şeyleri bilir. Zira o dünyaya iman etmiştir. Onun Allah’a itaat etmeye ihtiyacı yoktur ve bundan yüz çevirir. Allah’a itaatten yüz çevirdiğinde ise hayatını vermek değil almak üzerine kurar ve tabi Allah’ın da kendisine cevabı onu zora sokmak olur.

Bu insanın hareketidir:

Ebu Hureyre buyuruyor ki:

(( قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: الْمُؤْمِنُ غِرٌّ كَرِيمٌ، وَالْفَاجِرُ خِبٌّ لَئِيمٌ ))

[أخرجه أبو داود والترمذي في سننهما]

"Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: Mümin saf ve kerem sahibidir. Bozguncu insan ise (daima) aldatıcı, alçak ve cimridir"

(Ebu Davud ve Tirmizi Sünen’lerinde nakletmiştir)

Şimdi son zamanlarda ayrım çok açıktır. Siyah ve beyaz arasında yüzlerce renk vardı. Şimdi ise sadece iki renk vardır, mümin ve kâfir vardır, iyi ve kötü vardır, dürüst ve yalancı vardır, samimi ve hain vardır. İki taraf arasındaki ayrım nettir. Allah dostu, şeytan veya anarşist, rahmani veya şeytani, dünya ya da ahiret ehli, Allah’tan korkan ya da O’ndan başka kimselerden korkan, ahiret için ya da dünya için çalışan, bu zümreler arasındaki fark gün gibi açıktır.

Mümine Yapılan Şu İlahi Övgüye Bakın:

Allah Azze ve Celle Yüce Kitabında mümini hangi övgü ile övüyor, buyuruyor ki:

﴾ إِنَّمَا يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا الَّذِينَ إِذَا ذُكِّرُوا بِهَا خَرُّوا سُجَّداً وَسَبَّحُوا بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ ﴿

[سورة السجدة الآية: 15]

“Ayetlerimize yürekten inananlar ancak o kimselerdir ki, bunlarla kendilerine öğüt verildiğinde büyüklük taslamadan secdeye kapanırlar ve rablerini hamd ile tesbih ederler.”

(Secde Suresi: 15)

Yani ayetlere inanırlar fakat tüm uzuvlarıyla, tüm organlarıyla iman ederler. Bu iman da huşu ile secde, ağlama ve yakarma ile ortaya çıkar.

Küfrün ve İmanın Gereklilikleri Nelerdir?

Allah Azze ve Celle buyuruyor ki:

﴾ أَفَمَنْ كَانَ مُؤْمِناً كَمَنْ كَانَ فَاسِقاً لَا يَسْتَوُونَ ﴿

[سورة السجدة الآية: 18]

“İman etmiş kimse günaha batmış kimse gibi olur mu? Bunlar elbette eşit değildirler.”

(Secde Suresi: 18)

Gerçekte müminin karşıtı kâfirdir.  Allah Teâlâ niçin “İman etmiş kimse kâfir kimse gibi olur mu, demedi? Küfrün gerekliliği fasıklıktır, günaha batmışlıktır, imanın gerekliliği ise istikamettir.

﴾ أَفَمَنْ كَانَ مُؤْمِنًا ﴿

“İman etmiş kimse”

İstikamet üzere olan kimse, kâfir ya da fasık gibi olur mu?

﴾ لَا يَسْتَوُونَ ﴿

“Bunlar elbette eşit değildirler.”

İslam’ın Anlamlarından Biri:

Müminler bir yere bağlıdır, müminlerin intisabı tüm müminleredir, dinimizde ayrılık ve bölünme yoktur.

آمَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنْزِلَ إِلَيْهِ مِنْ رَبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ آمَنَ ﴿
﴾ بِاللَّهِ وَمَلَائِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِنْ رُسُلِهِ 

[سورة البقرة الآية: 285]

Allah’ın elçisi ve müminler, rabbinden ona indirilene iman ettiler. Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inandılar. “O’nun elçileri arasında ayırım yapmayız”

(Bakara Suresi:285)

Gerçekte din bir tanedir ve Allah katında din İslam’dır. Kuran’ı Kerim’i okursan istisnasız tüm peygamberlerin Kuran’ı Kerim’de Müslüman olarak vasıflandırıldığını görürsün. İslam’ın bir geniş, bir de dar manası vardır. Geniş manası; İman ve itaatle Allah Teâlâ’ya teslim olmaktır. Dar manası ise; Rasulullah (s.a.v.)’in getirdiği dine, O’na inen Kuran’a ve getirdiği tüm bilgi, emir ve yasaklara iman etmektir. Din kelimesine gelirsek, burada İslam’ın geniş manasını kastetmiş olursun. Allah Azze ve Celle buyuruyor ki:

﴾ إِنَّ الدِّينَ عِنْدَ اللَّهِ الْإِسْلَامُ ﴿

[سورة آل عمران الآية: 19]

“Allah katında din İslam’dır.”

(Al-i İmran Suresi: 19)

Bu Dairenin İçeriğine Bakın:

Allah Teâlâ Müminleri şöyle övüyor:

 إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ﴿
﴾ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ

[سورة العصر الآية: 3]

“Ancak iman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler başkadır”

(Asr Suresi: 3)

Fakat imanın dereceleri vardır; Faydasız iman, kurtarıcı olan iman, mutlu eden iman. Bu dairenin çok büyük olduğunu düşün ki bu, iman ehli dairesidir.  Bu evrenin var ve bir olan, mükemmel bir yaratıcısı olduğuna her iman eden kişi bu dairenin içindedir. Ama bu kişi Allah’ın emirlerine uymuyorsa imanı ona bir fayda vermez. Bu tamamen İblis’in imanı gibidir:

﴾ قَالَ فَبِعِزَّتِكَ ﴿

[سورة صاد الآية: 82]

“İblîs, “Senin kudretine andolsun ki rabbim, dedi.”

(Sad Suresi: 82)

Allah’a rab olarak iman ediyor, O’nun kudretli olduğuna, yaratıcı olduğuna inanıyor ve “Beni sen yarattın” diyordu. Yine ahiret gününe de iman ediyordu:

﴾ قَالَ أَنْظِرْنِي إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ ﴿

[سورة الأعراف الآية: 14]

“İblis, “Bana insanların yeniden diriltilecekleri güne kadar mühlet ver” dedi.”

(Araf Suresi: 14)

İblis Allah’a itaat etmedikçe, kibirlenerek itaatten yüz çevirdikçe, onun imanı faydasız bir imandır. O zaman “Allah her şeyin yaratıcısıdır.” Diyen kişinin imanı onu kurtarır ama bu büyük dairenin içinde küçük bir bölümdür. İman edip amel işleyen, imanının gerektirdiği gibi amel eden ve imanı onu itaate sevk edenler ikinci kısımdadır. Dairenin merkezinde günahsız olan peygamberler vardır. Öyleyse bu dairenin dışında kalan kişi ise kâfir ve dinsizdir. İman dairesinde olup da imanlarının onları kurtarmadığı kişiler vardır. Bir de ikinci bir kısımda olanlar da vardır, onların imanı kendilerini kurtarır, bu büyük dairenin ortasında nebiler ve Resuller vardır, onlar insanların zirvesi ve rol modelidir. Allah Azze ve Celle onları günahlardan korumuş, bize de onların getirdiklerini almamızı emretmiştir.

İman Kelimesi Sözlükte Hangi Köklerden Türemiştir?

1. “Emn (Güven ve emniyet, emin olmak ) Kökünden Türemiştir:

Kardeşlerim,  iman kelimesi sözlükte hangi köklerden türemiştir? “Emn” kökünden, emin olmak, emniyette olmak itminan kökünden türemiştir. Yani Allah’a bağlanmadan, O’nu zikretmeden emniyette, mutmain, dengeli, kanaatkâr ve iyimser olmanın yolu yoktur.  Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

﴾ أَلَا بِذِكْرِ اللَّهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ ﴿

[سورة الرعد الآية: 28]

“Bilesiniz ki gönüller ancak Allah’ı zikrederek huzura kavuşur.”

(Rad Suresi: 28)

Allah’tan yüz çevirerek mutlu olman binlerce kez imkânsızdır. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurur:

﴾ وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكاً وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى ﴿

[سورة طه الآية: 124]

“Kim de beni anmaktan yüz çevirirse mutlaka sıkıntılı bir hayatı olacaktır ve onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz.”

(Taha Suresi: 124)

Mümin Tarafından Bilinen Bir şey:

Yeryüzünde emniyet ve saadeti istemeyen insan yoktur. Bu gerçekleştiğinde, kişi insanın selametinin Rabbine itaatte gizli olduğunu anlar. Çünkü Allah Azze ve Celle’nin emirleri üretici talimatları gibidir. Diğer bir yönden, kimse üretici kadar talimatlarına uyulmaya layık değildir. Çünkü o işin uzmanıdır. Allah Teâlâ buyuruyor ki:

﴾وَلَا يُنَبِّئُكَ مِثْلُ خَبِيرٍ ﴿

[سورة فاطر الآية: 14]

“Hiç kimse sana, her şeyden haberdar olan Allah gibi bilgi veremez.”

(Fatır Suresi: 14)

Mümin ancak Allah’a itaatle kurtulur ve onu Allah’a yaklaşmaktan başka bir şey mutlu edemez.

Bu Dosyayı Açın ve Çıkarım Yapın:

Bu hayat elinizde… Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

﴾ وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى ﴿

[سورة طه الآية: 124]

“Kim de beni anmaktan yüz çevirirse mutlaka sıkıntılı bir hayatı olacaktır ve onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz.”

(Taha Suresi: 124)

Bazı müfessirler diyor ki:  Merak edilir, dünyadaki krallara ne deriz? Tüm yeryüzü onlara ait, peki ya zenginler, ellerinde bulunan mallar, sıkıntılı bir yaşam, kalpte bir darlık, sıkıntı? Allah’tan gafil olanlar, O’na isyan edenler, güçlü olsun, zengin olsun kalplerinde bir sıkıntı vardır ki onların malları kendi ülkelerinin halklarına dağıtılsa, hepsine yeter.

Allah’ı tanıyan ariflerden biri diyor ki: Krallığı terk eden kişi, önceden kraldı ama Allah Azze ve Celle’ye kaçtı.

Yine derler ki: Krallar bizim yaptıklarımızı bilselerdi, ona sahip olabilmek için bizimle kılıçlarla savaşırlardı. İman emniyet, güven kökünden gelmektedir.

Mümin neden kendi cinsinden olan diğer insanlara karşı bir emniyet nimetinden faydalanır?

﴾ فَأَيُّ الْفَرِيقَيْنِ أَحَقُّ بِالْأَمْنِ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ * الَّذِينَ آمَنُوا ﴿

[سورة الأنعام الآية: 81-82]

“iki gruptan hangisi güvende olmaya daha lâyıktır? İman edenler…”

(Enam Suresi: 81-82)

Yeryüzünde müminler dışında gerçek manada emniyet nimetinden faydalanan kimse yoktur. Çünkü mümin yerlerin ve göklerin yaratıcısı ile beraber olduğuna, Allah’ın onu gördüğüne kesin olarak inanır. Huzurunda durduğun zaman seni gören Allah’a;

﴾ وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِدِينَ ﴿

[سورة الشعراء الآية: 219]

“Secde edenler içinde halden hale girdiğin zaman”

(Şuara Suresi: 219)

Allah’ın onu mükâfatlandıracağını, Allah’ın ona genişliği yerler ve gökler kadar cennetler vaat ettiğini ve Allah’ın onu koruduğunu bilir ve inanır.

Allah’ın İnsana Verdiği Nimetlerden Biri:

İman kelimesi emn (güven ve emniyet) kökünden türemiştir. Bu ise insana bolca verilen en büyük nimettir.  Delili ise şu ayettir:

﴾ فَأَيُّ الْفَرِيقَيْنِ أَحَقُّ بِالْأَمْنِ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ * الَّذِينَ آمَنُوا وَلَمْ يَلْبِسُوا إِيمَانَهُمْ بِظُلْمٍ أُولَئِكَ لَهُمُ الْأَمْنُ وَهُمْ مُهْتَدُونَ ﴿

[سورة الأنعام الآية: 81-82]

“iki gruptan hangisi güvende olmaya daha lâyıktır? İnanıp da imanlarına herhangi bir haksızlık bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır.”

(Enam Suresi: 81-82)

2. “Tasdik” kökünden Türemiştir:

İman kelimesi tasdik kökünden türemiştir.

﴾ وَمَا أَنْتَ بِمُؤْمِنٍ لَنَا وَلَوْ كُنَّا صَادِقِينَ ﴿ 

[سورة يوسف الآية: 17]

“Ama doğru söylemiş olsak da sen bize inanmazsın” dediler.”

(Yusuf Suresi: 17)

Yani “Sen bizi tasdik etmezsin.” İmanı güven ve emniyet kökünden gelecek şekilde anlayabiliriz. Bunun içerisine rahatlık, denge, istikrar, mutluluk ve selamet girer. Tasdik olarak anlarsak da peygamberlerin getirdiği tüm bilgi, emir ve yasakları içine almış olur.

İmanın Şerî (Dini) Manası:

Kardeşlerim, İmanın şeri manası şudur: İman inanç, ikrar ve ameldir. Bu evrenin bir yaratıcısı, düzenleyicisi ve devam ettireni olduğuna iman eder, inanırsın. Bu yaratıcı var, bir ve eksiksizdir. O’nun güzel isimleri ve üstün sıfatları vardır. İnsanı mutlu etmek için yaratmıştır. Dünya kişinin Allah’ın kendisi için yarattığı cenneti umarak yaşadığı bir yerdir. Yine O (c.c.) Resuller ve Nebiler göndermiş, kitaplar indirmiş, melekleri yaratmıştır. Her şey O’nun kaza ve kaderine bağlı olarak var olmaya devam etmektedir. İşte bunlar imandır.

İman itikat, inançtır, iman dil ile de bu inancı itiraf etmektir; “Ben şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur, yine şehadet ederim ki Hz. Muhammed (s.a.v.) O’nun elçisidir. İman davranışlardır, ibadetleri yerine getirmektir, organlara, uzuvlara hâkim olmaktır, geliri, infak ve sadakayı, evi doğru yönetmektir. İnanç, ikrar ve amel… Çünkü küfür bozuk inanç, sapkın davranış ve amellerdir. Bir inanç açısından küfür vardır, bir sözel küfür vardır,  bir de amellerde küfür vardır.

Aklının Yoldan Sapmaması ve Ruhunun Da Bedbaht Olmamasını Mı İstiyorsun? Öyleyse Bu Sözler Senin İçin:

Kardeşlerim Allah Teâlâ buyuruyor ki:

﴾ فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقَى ﴿

[سورة طه الآية: 123]

“Hidayetime uyan artık ne sapar ne de bedbaht olur.”

(Taha Suresi: 123)

Kuran’ı Kerim’de sadece bu ayet olsaydı yeterdi. Aklın sapmaması, ruhun bedbaht olmaması:

﴾ فَمَنْ تَبِعَ هُدَايَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُون ﴿

[سورة البقرة الآية: 38]

“Kim benim gönderdiğim rehbere uyarsa artık onlara ne korku vardır ne de üzüleceklerdir.”

(Bakara Suresi: 38)

Olacaklardan korkmaz, olmuş olanlar için de pişman olmaz. Bu ayet tüm zamanları kapsar. Sen bu noktadasın, gelecekte olacaklardan da korkma, geçmişte kaybettiklerin için pişman olma! İki ayeti birleştirdiğimizde, “Allah’ın hidayetine uyan kişinin aklı sapmaz, ruhu da bedbaht olmaz, üzülmez, geçmişte kaybettiklerine pişman olmaz, gelecekten de korkmaz.” O zaman dünya ve ahiret saadeti için ne kalır?

İman Hakikatleri Nereden Gelmiştir?

Kardeşlerim, iman hakikatleri bize vahiy yoluyla gelmiştir. Bizim dinimiz vahiy dinidir. İslamı miras olarak bırakılmış bir din olarak tanımlayanlar vardır ama İslam bir miras dini değildir. O, Allah’ın dinidir. Yine Peygamber Efendimizi dahi olarak vasıflayanlar vardır. Peygamber peygamberdir. O’nun kendisine vahyedilenden başka bir şey bildirmesi mümkün değildir. Bizim kesin olarak inandığımız kavramlar vardır. Dinimizin temeli vahiydir, vahiy de yüce sözlerle masum ve günahsız olan bir peygambere göklerden indirilmiştir. O da vahyin inceliklerini bize açıklamıştır. Vahiy kutsal kitap kapsamında günahsız olan peygamberin kalbine nakşedilmiştir. Peygamberimizin bu kitaptaki bilgilerin ayrıntılarını açıklaması da dinin aslı ve temelidir. O bir kültür değildir ya da çevresel bilgiler, felsefi düşünceler, yenilikçi bir karşılaştırma değildir. Din göklerden gelen vahiy, günahsız olan peygamberin beyanı ve açıklamasıdır, Kitap ve Sünnettir. Vahiy genel olarak bilgileri içine alırken, sünnet tafsilatı, ayrıntıları içerir.

Mümin Allah Azze ve Celle’ye iman Ettiğinde Ne Bekler?

 1. Allah’ın Ona Düşmanlarına Karşı Yardım Etmesini Bekler:

Kardeşlerim, Mümin kazanandır, başarandır, kurtuluşa erendir, muvaffak olan, başarıya ulaştırılmış olan, kurtulan, afiyette olan ve mükâfatlandırılandır. Peki, mümin iman ettiğinde Allah’tan ne bekler? Allah’ın ona düşmanlarına karşı yardım etmesini bekler: 

﴾ وَكَانَ حَقّاً عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِنِينَ ﴿

[سورة الروم الآية: 47]

“İnananlara yardım etmek de bize düşer.”

(Rum Suresi: 47)

 

2. Onu Savunup korumasını Bekler:

Allah mümini korur ve savunur:

﴾ إِنَّ اللَّهَ يُدَافِعُ عَنِ الَّذِينَ آمَنُوا ﴿

[سورة الحج الآية: 38]

“Biliniz ki Allah iman edenleri korur.”

  (Hac Suresi: 38)

3. Allah’ın kendisine veli olmasını bekler:

Allah müminin velisidir:

﴾ اللَّهُ وَلِيُّ الَّذِينَ آمَنُوا ﴿

[سورة البقرة الآية: 257]

“Allah iman edenlerin velîsidir;”

(Bakara Suresi: 257)

Kalbimde İz Bırakan Ayet:

Bir Kuran ayeti duydum ve kalbide tarif edilemez izler bıraktı. Ayet şöyle:

﴾ ذَلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ مَوْلَى الَّذِينَ آمَنُوا وَأَنَّ الْكَافِرِينَ لَا مَوْلَى لَهُمْ ﴿

[سورة محمد الآية: 11]

“Bu, iman edenlerin yar ve yardımcılarının Allah olmasının, kâfirlerin ise böyle bir yardımcılarının bulunmamasının sonucudur.”

(Muhammed Suresi: 11)

Kavrama, ilim, örneklik, zenginlik ve bilgelik açısından üst düzeyde yetişmiş bir baba ile oğlunu karşılaştırırız. Baba oğlunu üst düzeyde eğitir, bedenini, aklını, ruhunu, kültürünü her şeyini yetiştirir. Ona da örnektir. Ama oğlu karakoldan karakola, bir yerden bir yere, hapishaneden hapishaneye, bir çöküşten diğerine, bir günahtan diğerine koşan bir serseri olur. Allah Azze ve Celle müminlere düşmanlarına karşı yardım etmeyi, onları korumayı ve savunmayı vaat etmiştir.

4. Hidayetini Üstlenmesini Bekler:

Allah Subhanehu ve Teâlâ müminlerin hidayetini üstlenmiştir:

﴾ وَإِنَّ اللَّهَ لَهَادِ الَّذِينَ آمَنُوا إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ ﴿

[سورة الحج الآية: 54]

“Muhakkak ki Allah iman edenleri dosdoğru bir yola iletir.”

(Hac Suresi: 54)

5. Kâfirin Kendisine Musallat Olmamasını Bekler:

Allah Teâlâ müminlere kâfirleri musallat etmeyeceğini vaat etmiştir:

﴾ وَلَنْ يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً ﴿

[سورة النساء الآية: 141]

“Kâfirlere, müminler aleyhinde asla yol vermeyecektir.”

(Nisa Suresi: 141)

Peki Kusur Nerededir?

Kendinize bir bakın, vaat şöyle:

﴾ وَلَنْ يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلًا ﴿

[سورة النساء الآية: 141]

“Kâfirlere, müminler aleyhinde asla yol vermeyecektir.”

(Nisa Suresi: 141)

Bize onlara binlerce yol verildiyse, düşmanlarımıza karşı zafer kazanacağımız vaat edildiyse, buna rağmen onlara karşı mağlup oluyorsak kusur bizdedir. Allah bizi koruyacağını vaat etmiştir. Eğer korumuyorsa hata bizdedir. Allah bizim hidayetimizi üstleneceğini vaat ettiği halde bu olmuyorsa kusur bizdedir. İmanımız Allah Azze ve Celle’nin vaatlerinin gerçekleşeceği bir seviyede değildir.

6. Allah Mümine Yeryüzünde Hâkimiyet Vereceğini Vaat Etmiştir:

Allah mümine yeryüzünde hâkimiyet vereceğini vaat etmiştir:

﴾ وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ ﴿

[سورة النور الآية: 55]

“Allah, içinizden iman edip dünya ve ahiret için yararlı işler yapan kimselere vaat etti ki, kendilerinden öncekilere verdiği gibi onlara da yeryüzünde hâkimiyet verecek,”

(Nur Suresi: 55)

Onlara hâkimiyet vermeyi vaat etmiştir.

7. Yerleşip yayılacağını vaat etmiştir:

﴾ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ ﴿

[سورة النور الآية: 55]

“Onlar için hoşnutluğuna vesile kıldığı dinlerinin yerleşip yayılmasını sağlayacak,”

(Nur Suresi: 55)

Onlara yerleşip yayılacaklarını vaat etmiştir.

8. Tatmin edip yatıştıracağını vaat etmiştir:

﴾ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْناً ﴿

[سورة النور الآية: 55]

“Şu andaki korkularını güvenliğe çevirecektir;”

(Nur Suresi: 55)

Onları tatmin edip yatıştıracağını vaat etmiştir. Ama acı olan durum şu ki müminler hâkimiyet sağlayamamış, yerleşip yayılamamış ve korkudan emin olup yatışmamıştır. Öyleyse imanımız Allah’ın bu vaatlerinin gerçekleşeceği seviyede değildir.

9. Tertemiz Rızık Vaat Etmiştir:

Allah Teâlâ mümine tertemiz bir rızık vaat etmiştir:

﴾ وَلَوْ أَنَّ أَهْلَ الْقُرَى آمَنُوا وَاتَّقَوْا لَفَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَرَكَاتٍ مِنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ ﴿

[سورة الأعراف الآية: 96]

“O ülkelerin halkı inansalar ve günahtan sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket kapıları açardık.”

(Araf Suresi: 96)

10. İzzet Vaat Etmiştir:

Allah Teâlâ mümine izzet vaat etmiştir:

﴾ وَلِلَّهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِينَ ﴿

[سورة المنافقون الآية: 8]

“Hâlbuki asıl güç ve izzet Allah’ındır, resulünündür, müminlerindir”

(Münafikun Suresi: 8)

Zaman zaman Müslümanların düşmanları tarafından gördüğümüz zillet sahneleri imanın hakikati ile çelişen bir şeydir. Allah Teâlâ buyuruyor ki:

﴾ وَلِلَّهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِينَ ﴿

[سورة المنافقون الآية: 8]

“Hâlbuki asıl güç ve izzet Allah’ındır, resulünündür, müminlerindir”

(Münafikun Suresi: 8)

11. Güzel Bir Hayat Vaat Etmiştir:

Allah müminlere güzel bir hayat vaat etmiştir:

﴾ مَنْ عَمِلَ صَالِحاً مِنْ ذَكَرٍ أَوْ أُنْثَى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَنُحْيِيَنَّهُ حَيَاةً طَيِّبَةً ﴿

[سورة النحل الآية: 97]

“Erkek olsun kadın olsun, kim inanmış bir insan olarak dünya ve ahirete yararlı işler yaparsa kesinlikle ona güzel bir hayat yaşatacağız”

(Nahl Suresi: 97)

Bu İnsanlığın Gerçeğidir:

İnsanlar iki zümredir Mümin ve kâfir. İmanın bir emniyet kökünden gelen manası vardır, bir de tasdik ve onaylama kökünden gelen anlamı vardır. Mümin başka hiç bir şeyden faydalanmadığı kadar emniyet ve selamet nimetinden yararlanır. Yine mümin nebi ve Resullerin getirdiği dini tasdik edip onaylar.

İmanın ayrıntılı bir şekilde özel manası inanç, ikrar ve ameldir. Allah Teâlâ müminlere dünyadaki vaatleri az önce söylediklerimdir.

Bunlar Da Allah’ın Müminlere Ahiretteki Vaatleridir:

Peki, Allah’ın müminlere Ahiretteki vaatleri nelerdir? Diyor ki:

﴾ إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ كَانَتْ لَهُمْ جَنَّاتُ الْفِرْدَوْسِ نُزُلاً * خَالِدِينَ فِيهَا لَا يَبْغُونَ عَنْهَا حِوَلاً ﴿

[سورة الكهف الآية: 107-108]

“İman edip dünya ve ahiret için yararlı işler yapanlara gelince, onlar için de konak olarak Firdevs cennetleri vardır. Orada ebedî kalacaklardır. Oradan hiç ayrılmak istemezler.”

(Kehf Suresi: 107-108)

﴾ إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ جَنَّاتُ النَّعِيمِ * خَالِدِينَ فِيهَا وَعْدَ اللَّهِ حَقّاً وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ ﴿

[سورة لقمان الآية: 8-9]

“İman edip dünya ve ahiret için yararlı işler yapanlara gelince, onları da nimetlerle dolu, içinde ebedî kalacakları cennetler bekliyor. Bunu Allah gerçek olarak vaat etmiştir. O azizdir, hakîmdir.”

(Lokman Suresi: 8-9)

İman Ne İle Artar, Ne İle Eksilir?

Kardeşlerim, İman inançtır, itikattır. İtikadın gerektirdiği şeyler vardır. Onlar da Allah’a yönelmek, O’nunla iletişim kurmak, O’na tevekkül etmek, namazda huşu içinde olmak, sevgi ve samimiyet beslemektir. İmanın beraberinde getirdiği şeyler vardır. Bu kâinatın bir ilahı olduğuna iman edersin, işte bu imanın gereğidir. Allah’a yönelirsin, O’nu seversin, emir ve yasaklarına uyarsın, kullarının hallerini ıslah edersin, cömert ve hayırlı kullardan olursun. Bu şekilde imanın artar ve eksilir. Öyle görünüyor ki bazı gerçekler artıp eksilmez. Mesela saat beş, bu sabit bir hakikattir ve tek bir manası vardır. Fakat iman artar ve eksilir. Şöyle ki sen bir saat ilgili olursun, bir saat durgun olursun. Bazen tevekkül halinde bazen tam tersi bir halde olursun, bazen Allah’ın sevgisi ile beraber yaşarsın veya O’na itaatten geri durursun. Yani iman artar ve eksilir. Bunun delili de şu ayettir:

﴾ وَإِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ آيَاتُهُ زَادَتْهُمْ إِيمَاناً ﴿

[سورة الأنفال الآية: 2]

“kendilerine Allah’ın âyetleri okunduğunda bu onların imanlarını arttırır.”

(Enfal Suresi: 2)

Tabi ki iman Allah’a yönelip yönelmeme sebebiyle artar ve eksilir. Allah hakkında bilgi sahibi olup olmamakla artar ve eksilir. Allah, hakkında bildiğin her şeyden çok daha büyüktür. İşte Allahu Ekber (Allah en büyüktür)’in manalarından biri budur. Yani Allah bilinen her şeyden büyüktür. Aslolan şu ki, Allah Azze ve Celle’yi yine ancak Allah bilir. Allah’ı ne kadar çok tanırsan imanın o kadar artar. O’na ne kadar çok yönelirsen, imanın o derece artar. İman artar ve eksilir. İman şüphelerle zayıflar, günahlarla zayıflar. Mümin günahların keskin bıçağıyla Allah’tan kopabilir ya da çirkin kusurları ile veya çözüm bulamadığı şüpheleriyle ayrılabilir. Yani iman hakikatte artar ve eksilir.

İmanın Artıp Eksildiği İle İlgili Kuran’dan Deliller:

Deliller:

﴾وَيَزِيدُ اللَّهُ الَّذِينَ اهْتَدَوْا هُدًى ﴿

[سورة مريم الآية: 76]

“Allah, doğru yola gidenlerin hidayetini güçlendirir.”

(Meryem Suresi: 76)

﴾ وَيَزْدَادَ الَّذِينَ آمَنُوا إِيمَاناً ﴿

[سورة المدثر الآية: 31]

“inananların imanı artsın…”

(Müddesir Suresi: 31)

﴾ هُوَ الَّذِي أَنْزَلَ السَّكِينَةَ فِي قُلُوبِ الْمُؤْمِنِينَ لِيَزْدَادُوا إِيمَاناً مَعَ إِيمَانِهِمْ ﴿

[سورة الفتح الآية: 4]

“İmanlarına iman katsınlar diye müminlerin kalplerine huzur ve güven aşılayan da O’dur.”

(Fetih Suresi: 4)

﴾ الَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إِيمَاناً ﴿

[سورة آل عمران الآية: 173]

“Birtakım insanlar onlara, “İnsanlar size karşı asker toplamışlar, onlardan korkun” dediler de bu, onların imanlarını arttırdı”

(Al-i İmran Suresi: 173)

İşte bunlar itikadın kaideleridir. İman artar, Allah’ın azametine delalet eden ayetler hakkında düşündükçe, kâinatın kaynaklarını, sırlarını, Allah Azze ve Celle’nin yaratmasındaki incelikleri fark ettikçe artar. Kainata dair işaretler, yaratılış hakkında deliller ve Kuranî ayetlere hâkim oldukça artar. Allah’a ne kadar çok yaklaşırsan o kadar artar. Ve iman çözüm bulamadığın ve çözüm aramadığın şüphelerle azalır. Yine günahlar ve isyanlarla zayıflar. Sonuç olarak iman artar ve eksilir.

İmanını Yenile:

İman yenilenmeye ihtiyaç duyar. Şöyle ki; Ebu Hureyre (r.a.)’dan nakledildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

 جَدِّدُوا إِيمَانَكُمْ، قِيلَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، وَكَيْفَ نُجَدِّدُ ))
(( إِيمَانَنَا؟ قَالَ: أَكْثِرُوا مِنْ قَوْلِ: لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ

[أخرجه الحاكم في مستدركه]

“İmanlarınızı yenileyin. Denildi ki: Ya Rasulullah imanımızı nasıl yenileyebiliriz? Buyurdu ki: “La ilahe illallah demeyi çoğaltın.”

(Hâkim, Müstedrek)

İman artar, eksilir ve yenilenir.

Şu Hadisi Nasıl Anlamalıyız?

Hz. Enes (r.a.)’den nakledildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

((لَا يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى أَكُونَ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِنْ وَالِدِهِ, وَوَلَدِهِ، وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ))

[أخرجه البخاري ومسلم في الصحيح, والنسائي في سننه]

“Sizden biriniz, beni anne-babasından, çocuğundan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe (tam anlamıyla) iman etmiş olmaz.”

(Buhari ve Müslim Sahih’inde, Nesai Sünen’de nakletmiştir)

Tabi herkes Allah’ı annesinden, babasından, çocuğundan ve tüm insanlardan daha fazla sevdiğini iddia eder. Fakat bu hadisin manası bir çelişme, bir ihtilaf zamanında olmasıdır. Eğer menfaatin söz konusuysa onu isyana girmeden elde etmelisin. Elindeki menfaati Allah’a itaate tercih edersen, Allah’ı menfaatlerinden daha çok seviyor olmazsın. İşte burada Efendimiz buyurur:

((لَا يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى أَكُونَ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِنْ وَالِدِهِ, وَوَلَدِهِ، وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ))

[أخرجه البخاري ومسلم في الصحيح, والنسائي في سننه]

“Sizden biriniz, beni anne-babasından, çocuğundan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe (tam anlamıyla) iman etmiş olmaz.”

(Buhari ve Müslim Sahih’inde, Nesai Sünen’de nakletmiştir)

Kişi babasıyla övünüyorsa ve babası hak yolda değilse imanında bir kusur vardır. Oğlunun yüksek makamlarda olmasını istiyorsa ama bu makam dinine zarar veren bir mevki ise bu kişinin imanında bir problem vardır.

İmanın Artıp Eksildiğine Dair Sünnet’ten Delil:

İmanın artıp eksildiğine dair Rasulullah (s.a.v.)’in sünnetinden deliller vardır. Rasulullah (s.a.v.) bir hadisinde buyuruyor ki:

((لا يُؤْمِنُ أحَدُكُمْ حتَّى يُحِبَّ لأخِيهِ ما يُحبُّ لِنَفْسِ))

“Bir kişi hayır namına kendisi için istediğini, Müslüman kardeşi için de istemedikçe iman etmiş olmaz.”

Bu hadis insani güdüler ile alakalı en önemli hadislerdendir. Burada kardeş insanlık anlamında kardeştir. İslam insancıl bir dindir. Bazı ülkelerde belli tabakalardaki insanlara çok fazla değer verilerek muamele edildiğini ama diğer halkın ezildiğini görürsün. Bu asla İslam’a uygun bir durum değildir. İslam insanî bir dindir:

((حتَّى يُحِبَّ لأخِيهِ ما يُحبُّ لِنَفْسِ))

“Bir kişi hayır namına kendisi için istediğini, Müslüman kardeşi için de istemedikçe…”

İnsanlardan olan kardeşi, yani mutlak manada genel olarak Müslüman kardeşidir.

Ömer b. Abdülaziz’in İman Hakkındaki Sözü:

Ömer b. Abdülaziz’in mükemmel bir sözü var: “İman farzlar, kanunlar ve sünnetlerdir. Bunları tam olarak yerine getirenin imanı da tam olur. Bunları tam olarak yerine getirmeyen kişinin imanı da tam değildir.”

İman inancı, ibadetleri, sosyal hayata dair ibadetleri, faziletleri içine alır. İnanç bu piramidin en üstündedir. Sonra ibadet, sonra muamelat, sonra faziletler gelir. Akidesi sağlam, ibadetleri tam, sosyal ilişkileri sağlıklı ve faziletlerde cömert olan kişinin imanı tam olur. İman artar.

Ashabın Sözlerine Bakın:

Muaz b. Cebel diyor ki: “Otur beraber bir saat iman edelim.”

Ders dinlemek imanını arttırır, kâinata dair alametleri gözlemlemek, Rasulullah (s.a.v.)’in hadisini öğrenmek imanını arttırır. İbn Mesud diyor ki: “Yakîn imanın tamamıdır.” İman yakîndir, Kesin bilgilerdir, onunla kesinleşen, yaşananların desteklediği ve delilleri olan hakikatlerdir.

İbn Ömer buyuruyor ki: “Kul göğsüne yerleşen şeyleri terk etmedikçe gerçek takvaya ulaşamaz. Onların düşüncelerinde bir kargaşa, bir tereddüt ve şüphe yoktur.

﴾ إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ لَمْ يَرْتَابُوا ﴿

[سورة الحجرات الآية: 15]

“Müminler ancak, Allah’a ve resulüne iman eden, sonra şüpheye düşmeyen,”

(Hucurat Suresi: 15)

Şek ve şüphe imanla çelişir, vehim imanla çelişir.

Ammar b. Yasir (r.a.) diyor ki: “Üç şeyi bir araya getirdiğinde iman tamamlanmış olur; Kendine de adaletli olmak, dünyada barış ve selamet için çabalamak ve fakirlikte infak etmek.”

Müminin alameti adaletli olmasıdır, hatta kendine rağmen insanlar karşı adil olmasıdır. Müminin alameti hata ettiğinde özür dilemesi ve “hata bende” diyebilmesidir. İnsanlara kendini de kapsayacak şekilde adaletli olmalıdır. Kendine de adaletli olmak, dünyanın iyiliği için çalışmak ve fakirlikte infak etmek imanın alametlerindendir.

Hz. Ömer diyor ki: “Hadi gelin imanımızı arttıralım.” Bunun manası ilimdir, tefsir dersleri, hadis dersleri, akaid dersleri, Siyer, Kevnî ayetlerdir, vaaz dinlemektir, kitap okumak, ders kayıtları dinlemektir. İşte bunlar imanı arttırır. Şimdi, Allah’a yönelmek, O’nunla iletişim kurmak, ibadetleri tam olarak yerine getirmek imanı arttırır. Şüphelere kapılmak, çözümü için bir şey yapmamak da imanı zayıflatır. Şek ve şüpheler, günahlar, kusurlar imanı zayıflatır. Hakikatler, kesin bilgiler ve itaat imanı güçlendirir. Yani iman artar ve eksilir. İman kalbinizde ortaya çıkar ve yenilenmeye ihtiyaç duyar. Bazı hadislerde şöyle buyrulur:

((جَدِّدُوا إِيمَانَكُمْ))

“İmanınızı yenileyin”

Dinimiz Göklerden Gelen Vahiy Dinidir:

Kardeşlerim, az önce dediğim gibi: İmanın kaynağı göklerden gelen vahiydir. Dinimiz göklerden gelen vahiy dinidir. Vahiy göklerin yeryüzüne hitabıdır. Kuran’ı Kerim’i Cebrail (a.s.)’in Allah’tan alarak Rasulullah (s.a.v.)’in kalbine indirdiğine dair sayılmayacak kadar çok delil vardır. Bizzat Kuran elimizdedir, hem de bir harf veya bir hareke değişmeden. İster kıraatler konusunda ister diğer konularda. Kıraatler noktalama işareti olmayan Kuran yazısının okunuş şekilleridir. Birisi “min tahtiha” şeklinde okurken diğeri “men tahteta” şeklinde okumuştur. Bu başka bir konudur. Fakat Kuran metni bizzat Muhammedu’l-Emin olan Peygamber Efendimizin kalbine Cebrail (a.s.) tarafından indirilmiştir. Tüm salât ve selam onadır. Ve bu metin elimizdedir. Dinimiz vahiy dinidir. Bununla alakalı ayrıntılı birçok araştırma vardır.

İslam Dininin Göklerden Gelen Vahiy Dini Olduğuna İşaret Eden Örnekler:

İnsanlar Hz. Aişe’nin iffeti hakkında konuştular. Vahiy Rasulullah (s.a.v.)’ın elinde olsaydı bir saat sonra Hz. Aişe’yi temize çıkaracak vahiy hemen gelirdi. Fakat bu suçlama kırk gün boyunca devam etti. Rasulullah (s.a.v.) hiçbir şekilde bu iftiranın doğruluğu ya da yanlışlığı hakkında bir delile sahip değildi. Ta ki vahiy gelene kadar. Vahiy Rasulullah’tan gelen bir haber olsaydı beş dakika sonra ayet gelir ve Hz. Aişe’nin suçsuzluğu ispatlanırdı. Vahiy Rasulullah (s.a.v.)’in elinde olsaydı bazen kendisini kınayan ayetleri zikretmezdi. Eğer vahiy O’na uykuda gelseydi kendini rüyada zannederdi. Fakat Cebrail gelirdi ve Efendimiz uyanık olurdu.

Bazı hadislerde nakledildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) en soğuk günlerde terden sırılsıklam olurdu. Cebrail (a.s.) gelip onu sardığında neredeyse kaburga kemikleri birbirinden ayrılacaktı. O anda uykuda, rüyada, hayalde olması söz konusu değildi. O anda en üst düzeyde uyanık bir haldeydi ve Cebrail kendisine geldi.

Kardeşlerim Müslim’in Sahih’inde Abdullah b. Amr diyor ki: “Ömer b. Hattab bana dedi ki:

بَيْنَمَا نَحْنُ جلوس عِنْدَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ذَاتَ يَوْمٍ, إِذْ طَلَعَ عَلَيْنَا رَجُلٌ شَدِيدُ بَيَاضِ الثِّيَابِ، شَدِيدُ سَوَادِ الشَّعَرِ، لَا يُرَى عَلَيْهِ أَثَرُ السَّفَرِ، وَلَا يَعْرِفُهُ مِنَّا أَحَدٌ، حَتَّى جَلَسَ إِلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَأَسْنَدَ رُكْبَتَيْهِ إِلَى رُكْبَتَيْهِ، وَوَضَعَ كَفَّيْهِ عَلَى فَخِذَيْهِ، وَقَالَ: يَا مُحَمَّدُ، أَخْبِرْنِي عَنْ الْإِسْلَامِ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: الْإِسْلَامُ أَنْ تَشْهَدَ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ، وَأَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، وَتُقِيمَ الصَّلَاةَ، وَتُؤْتِيَ الزَّكَاةَ، وَتَصُومَ رَمَضَانَ، وَتَحُجَّ الْبَيْتَ إِنْ اسْتَطَعْتَ إِلَيْهِ سَبِيلًا، قَالَ: صَدَقْتَ، قَالَ: فَعَجِبْنَا لَهُ يَسْأَلُهُ وَيُصَدِّقُهُ، قَالَ: فَأَخْبِرْنِي عَنْ الْإِيمَانِ، قَالَ: أَنْ تُؤْمِنَ بِاللَّهِ، وَمَلَائِكَتِهِ، وَكُتُبِهِ، وَرُسُلِهِ، وَالْيَوْمِ الْآخِرِ، وَتُؤْمِنَ بِالْقَدَرِ خَيْرِهِ وَشَرِّهِ، قَالَ: صَدَقْتَ، قَالَ: فَأَخْبِرْنِي عَنْ الْإِحْسَانِ، قَالَ: أَنْ تَعْبُدَ اللَّهَ كَأَنَّكَ تَرَاهُ، فَإِنْ لَمْ تَكُنْ تَرَاهُ فَإِنَّهُ يَرَاكَ، قَالَ: فَأَخْبِرْنِي عَنْ السَّاعَةِ، قَالَ: مَا الْمَسؤولُ عَنْهَا بِأَعْلَمَ مِنْ السَّائِلِ، قَالَ: فَأَخْبِرْنِي عَنْ أَمَاراتِهَا، قَالَ: أَنْ تَلِدَ الْأَمَةُ رَبَّتَهَا، وَأَنْ تَرَى الْحُفَاةَ الْعُرَاةَ الْعَالَةَ رِعَاءَ الشَّاءِ يَتَطَاوَلُونَ فِي الْبُنْيَانِ، قَالَ: ثُمَّ انْطَلَقَ، فَلَبِثْتُ مَلِيًّا، ثُمَّ قَالَ لِي: يَا عُمَرُ أَتَدْرِي مَنْ السَّائِلُ؟ قُلْتُ: اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ، قَالَ: فَإِنَّهُ جِبْرِيلُ أَتَاكُمْ يُعَلِّمُكُمْ دِينَكُمْ

 [أخرجه أبو داود والترمذي والنسائي في سننهم]

“Bir gün Rasulullah (s.a.v.)’ın huzurunda bulunduğumuz sırada, elbisesi beyaz mı beyaz, saçları siyah mı siyah, yoldan gelmiş bir hali olmayan ve içimizden kimsenin tanımadığı bir adam çıkageldi. Peygamber’in yanına sokuldu, önüne oturdu, dizlerini Peygamber’in dizlerine dayadı, ellerini (kendi) dizlerinin üstüne koydu ve: ‘Ey Muhammed, bana İslâm’ı anlat!’ dedi. Rasulullah (s.a.v.), ‘İslâm, Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın resulü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı (tastamam) vermen, ramazan orucunu (eksiksiz) tutman, yoluna güç yetirebilirsen Kâbe’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdu. Adam: ‘Doğru söyledin’ dedi. Onun hem sorup hem de tasdik etmesi tuhafımıza gitti. Adam: ‘Şimdi de imanı anlat bana’, dedi. Rasulullah (s.a.v.) ‘Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine iman etmendir’ buyurdu. Adam tekrar: ‘Doğru söyledin’, diye tasdik etti ve: ‘ Peki ihsan nedir, onu da anlat’ dedi. Rasulullah (s.a.v.) ‘İhsan, Allah’a onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor’ buyurdu. Adam yine: ‘Doğru söyledin’ dedi, sonra da: ‘Kıyamet ne zaman kopacak?’ diye sordu. Peygamber (s.a.v.) ‘Kendisine soru yöneltilen, bu konuda sorandan daha bilgili değildir’ cevabını verdi. Adam: ‘O halde alâmetlerini söyle’, dedi. Rasulullah (s.a.v.) ‘Annelerin, kendilerine cariye muamelesi yapacak çocuklar doğurması, yalın ayak, başıkabak, çıplak koyun çobanlarının, yüksek ve mükemmel binalarda birbirleriyle yarışmalarıdır’ buyurdu. Adam, (sessizce) çekip gitti. Ben bir süre öylece kalakaldım. Daha sonra Peygamber (s.a.v.) ‘Ey Ömer, soru soran kişi kimdi, biliyor musun?’ buyurdu. Ben: ‘Allah ve Resulü bilir’, dedim. Rasulullah (s.a.v.) ‘O Cebrail’di, size dininizi öğretmeye geldi” buyurdu.”

(Ebu Davud, Tirmizi ve Nesai Sünen’lerinde nakletmiştir)

Dinimiz göklerden gelen vahiy dinidir. İmanın rükunları, İslam’ın rükunları vardır, ihsan Allah’ı görüyormuşçasına ibadet etmektir. Kıyamet alametleri cariyenin efendisini doğurmasıdır. Yani Saliha bir anne bir kız doğuracak, bu kız bir şeyler öğrenecek ve annesini bir şey bilmez olarak vasıflandıracak. Sanki bu anne efendisini doğurmuş gibi olacaktır. Bunlar bu hadisin anlamlarından bazılarıdır.

İmanın En Üst Derecesi Nedir?

Rasulullah (s.a.v.)’ın buyurduğu gibi imanın dereceleri vardır. Buhari ve Müslim’in Sahih’lerinde Ebu Hureyre’den nakledilen hadiste şöyle buyrulur:

((الْإِيمَانُ بِضْعٌ وَسَبْعُونَ شُعْبَةً، وَالْحَيَاءُ شُعْبَةٌ مِنْ الْإِيمَانِ))

“İmanın yetmiş küsur şubesi vardır. Hayâ da imanın bir şubesidir.”

İmanın en üst derecesi Allah’ı birlemek, Allah’a ortak koşmamak, Allah’tan başka hiçbir varlığın evrene müdahale edemeyeceğine iman etmektir.

﴾ وَإِلَيْهِ يُرْجَعُ الْأَمْرُ كُلُّهُ ﴿

[سورة هود الآية: 123]

“Her iş O’na döndürülür.”

(Hud Suresi: 123)

﴾ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ ﴿

[سورة الفتح الآية: 10]

“Allah’ın eli onların elleri üzerindedir.”

(Fetih Suresi: 10)

﴾ وَهُوَ الَّذِي فِي السَّمَاءِ إِلَهٌ وَفِي الْأَرْضِ إِلَهٌ ﴿

[سورة الزخرف الآية: 84]

“Gökte de yerde de İlah olan O'dur. “

(Zuhruf Suresi: 84)

﴾ مَا لَهُمْ مِنْ دُونِهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا يُشْرِكُ فِي حُكْمِهِ أَحَداً ﴿

[سورة الكهف الآية: 26]

“Onların Allah’tan başka bir yöneticisi yoktur. O, kendi hükümranlığına kimseyi ortak etmez.”

(Kehf Suresi: 26)

İmanın En Üst ve En Alt Dereceleri Nelerdir?

Ebu Hureyre’den nakledildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

 الْإِيمَانُ بِضْعٌ وَسَبْعُونَ، أَوْ بِضْعٌ وَسِتُّونَ شُعْبَةً، فَأَفْضَلُهَا قَوْلُ لَا إِلَهَ ))
(( إِلَّا اللَّهُ، وَأَدْنَاهَا إِمَاطَةُ الْأَذَى عَنْ الطَّرِيقِ، وَالْحَيَاءُ شُعْبَةٌ مِنْ الْإِيمَانِ

“İmanın yetmiş küsur şubesi vardır. Bunların en üstünü لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ ‘Allah’tan başka ilâh yoktur’ sözüdür. En alt derecesi ise yoldaki eziyet veren şeyleri kaldırmaktır. Hayâ da imanın bir şubesidir.”

İnsan yolda yürürken geçiş yolu üzerinde insanlara zarar verecek bir şey görür, onu alır ve yolun kenarına koyar. Peki, bunu neden yapar? İmanından dolayı yapar. Kişi bir araca biner, yolda giderken büyük bir taş görür, durur, taşı yolun kenarına sürükleyerek kaldırır. Bunu yapmaya onu iten şey nedir? Allah’a olan imanıdır. Yoldan taşları kaldıranlar Allah’ın kullarıdır. Bu taşlar bir trafik kazasına sebebiyet verebilir, o yüzen kaldırılır.

İmanın en üst derecesi Allah’ı birlemek, Allah’ın eli yani kudretinin tüm varlıkların üzerinde olduğuna inanmak, Allah Azze ve Celle’nin dilediğini yapmaya kadir olduğunu bilmektir. En alt seviyesi ise bir kediyi beslemek, ona su vermek, yoldan insanlara zarar verecek bir şeyi kaldırmaktır. Bunlar da imandandır. Hayâ da imanın bir şubesidir. Güzel ahlak da öyledir. Hayâ, kibarlık, affedicilik hep müminlerin sıfatlarındandır.

Metni indir

Mevcut Diller

Resmi Gizle