Karanlık Mod
04-12-2025
Logo
Ayrıntılı Tefsir – İhlas Suresi –1-4 Ayetlerin Tefsiri – Ulûhiyet (ilahlık) Sıfatı ve Allah’ın Güzel İsimleri
   
 
 
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla  
 
Hamd Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Salât ve selam dürüst ve sözünün eri olan Rasulullah (s.a.v)’e olsun. Allahım senin öğrettiklerin dışında bir bilgimiz yoktur, sen alim ve hakimsin. Bize faydalanacağımız ilmi öğret, öğrendiklerimizden de faydalanmayı nasip et, ilmimizi arttır. Bize hakkı hak olarak göster ve ona itaat etmeyle bizi rızıklandır, batılı da batıl olarak göster, ondan sakınmayı nasip eyle. Bizi sözü işitip en güzel şekilde itaat edenlerden eyle. Ve bizi rahmetinle salih kullarınla beraber cennetine ulaştır.


Kuran üç bölüm halinde indirilmiştir:


Değerli kardeşlerim, bugün İhlas Suresi’ni işleyeceğiz. Vallahi bu sureyi açıklarken olduğu kadar hiçbir surede tereddüt etmedim. Nasıl olmasın ki, bu sure Kuran’ın üçte birine denktir. Nasıl olmasın ki, bu sure Allah Teala’dan bahsetmektedir:

﴾ قُلۡ هُوَ ٱللَّهُ أَحَدٌ (1) ٱللَّهُ ٱلصَّمَدُ (2) لَمۡ يَلِدۡ وَلَمۡ يُولَدۡ (3) وَلَمۡ يَكُن لَّهُۥ كُفُوًا أَحَدُۢ (4) ﴿

[ سورة الإخلاص ]

 “De ki: O, Allah birdir. Allah Samed’dir. O, doğurmamış ve doğmamıştır. Onun hiçbir dengi yoktur.”  

[ İhlas Suresi: 1-4 ]

Bu surenin birçok ismi vardır; İhlas Suresi, Tevhid Suresi, Tecrid Suresi, Tefrid Suresi, Cemal Suresi… Bunların hepsi bu yüce surenin isimlerindendir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) sabah namazında Kâfurun ve İhlas Suresini okurdu. Vitir namazının iki rekatında da Kafirun ve İhlas Surelerini okurdu. Denir ki: Kuran üç bölüm halinde indirilmiştir, üç kısım, üç bölüm… Üçte biri hükümler, üçte biri vaat ve tehditler, üçte biri de Allah Teala’nın isim ve sıfatlarıdır. İşte İhlas Suresi Esma ve Sıfatlardan oluşan üç bölümden birini kapsamaktadır. Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

(( أَيَعْجِزُ أَحَدُكُمْ أَنْ يَقْرَأَ ثُلُثَ الْقُرْآنِ فِي لَيْلَةٍ فَشَقَّ ذَلِكَ عَلَيْهِمْ، وَقَالُوا: أَيُّنَا يُطِيقُ ذَلِكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ؟ فَقَالَ: اللَّهُ الْوَاحِدُ الصَّمَدُ ثُلُثُ الْقُرْآنِ. ))

[ رواه البخاري عَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ رَضِي اللَّه عَنْهُ ]

“Biriniz Kuran’ın üçte birini bir gecede okuyabilir mi? Bu ona zor gelir. Dediler ki: ‘Buna hangimiz güç yetirebilir Ya Resulallah?’ Efendimiz de buyurdu ki: “Allahu’l-Vahidu’s-Samed (İhlas Suresi) Kuran’ın üçte biridir.”

[ Buhari Ebu Said el-Hudri’den nakletmiştir ]


Bu surenin yüceliğini gösteren Hadis-i şerifler:


(( أَنَّ رَجُلاً سَمِعَ رَجُلاً يَقْرَأُ قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ يُرَدِّدُهَا فَلَمَّا أَصْبَحَ جَاءَ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَذَكَرَ ذَلِكَ لَهُ وَكَأَنَّ الرَّجُلَ يَتَقَالُّهَا فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ إِنَّهَا لَتَعْدِلُ ثُلُثَ الْقُرْآنِ. ))

[ البخاري عَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ ]

(( “Bir adam başka birinin (İhlas) suresini tekrar tekrar okuduğunu duydu. Sabah olunca Resulullah (s.a.v.)'e gelip bunu azımsayarak arz etti. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.):"Nefsim kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, O (sure) Kur'an-i Kerim'in üçte birine denktir" buyurdu.” ))

[ Buhari Ebu Said el-Hudri’den nakletmiştir ]

(( أنَّ رسولَ اللهِ صلَّى اللهُ عليه وسلَّم بعَث رجُلًا على سَريَّةٍ فكان يقرَأُ لأصحابِه في صلاتِهم قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ فلمَّا رجَعوا ذكَروا ذلكَ لِلنَّبيِّ صلَّى اللهُ عليه وسلَّم فقال: سَلُوه لِأيِّ شيءٍ صنَع هذا؟ فسأَلوه فقال: أنا أُحِبُّ أنْ أقرَأَها فقال رسولُ اللهِ صلَّى اللهُ عليه وسلَّم: أخبِروه أنَّ اللهَ يُحِبُّه. ))

[ صحيح ابن حبان عن عائشة رضي الله عنها ]

(( “Nebi (s.a.v.) birisini bir müfrezenin başında kumandan yapıp göndermişti. Bu zat arkadaşlarına kıldırdığı namazlarda İhlas Suresini okurdu. Müfrezeye katılanlar gazadan döndüklerinde (kumandanın bu adetini) Efendimize zikrettiler. Resulullah (s.a.v.)  Onlara "Niçin böyle yapmakta olduğunu kendisine sorunuz" buyurdu. Onlar da gidip bunu kendisine sordular. Kumandan "Çünkü bu sure, Rahmanın sıfatıdır. Bu yüzden bu sureyi okumayı severim" diye cevap verdi. (Gelip bu cevabı haber verdiklerinde) Nebi (s.a.v.) "Siz de ona Allah'ın kendisini sevmekte olduğunu haber veriniz" buyurdu.” ))

[ İbn Hibban Sahih’inde Hz.Aişe’den nakletmiştir ]

(( كَانَ رَجُلٌ مِنْ الْأَنْصَارِ يَؤُمُّهُمْ فِي مَسْجِدِ قُبَاءَ فَكَانَ كُلَّمَا افْتَتَحَ سُورَةً يَقْرَأُ لَهُمْ فِي الصَّلَاةِ فَقَرَأَ بِهَا افْتَتَحَ بِقُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ حَتَّى يَفْرُغَ مِنْهَا ثُمَّ يَقْرَأُ بِسُورَةٍ أُخْرَى مَعَهَا وَكَانَ يَصْنَعُ ذَلِكَ فِي كُلِّ رَكْعَةٍ فَكَلَّمَهُ أَصْحَابُهُ فَقَالُوا: إِنَّكَ تَقْرَأُ بِهَذِهِ السُّورَةِ ثُمَّ لَا تَرَى أَنَّهَا تُجْزِئُكَ حَتَّى تَقْرَأَ بِسُورَةٍ أُخْرَى فَإِمَّا أَنْ تَقْرَأَ بِهَا وَإِمَّا أَنْ تَدَعَهَا وَتَقْرَأَ بِسُورَةٍ أُخْرَى، قَالَ: مَا أَنَا بِتَارِكِهَا إِنْ أَحْبَبْتُمْ أَنْ أَؤُمَّكُمْ بِهَا فَعَلْتُ وَإِنْ كَرِهْتُمْ تَرَكْتُكُمْ وَكَانُوا يَرَوْنَهُ أَفْضَلَهُمْ وَكَرِهُوا أَنْ يَؤُمَّهُمْ غَيْرُهُ فَلَمَّا أَتَاهُمْ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَخْبَرُوهُ الْخَبَرَ فَقَالَ: يَا فُلَانُ مَا يَمْنَعُكَ مِمَّا يَأْمُرُ بِهِ أَصْحَابُكَ وَمَا يَحْمِلُكَ أَنْ تَقْرَأَ هَذِهِ السُّورَةَ فِي كُلِّ رَكْعَةٍ فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنِّي أُحِبُّهَا، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ حُبَّهَا أَدْخَلَكَ الْجَنَّةَ. ))

[ الترمذي عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ ]

 “Ensar'dan bir zat bize Kubâ mescidinde namaz kıldırırdı. Kıraatin açıktan olduğu her namazda Fatiha suresinden sonra okuduğu surelerden önce muhakkak İhlas suresini sonuna kadar okur ve ondan sonra okuyacağı asıl sureyi okurdu. Bunu namazların her rekatında yapardı. Bunun üzerine Ashab dedi ki: “Sen her zaman İhlas suresi ile namaza başlıyorsun, sonra da bunun yeterli olmadığını düşünerek başka bir sure okuyorsun. Bu durumda ya sadece İhlas suresini okumalısın ya da bunu okumaktan vazgeçip başka bir sure okumakla yetinmelisin.” Dedi ki: “Bunu asla terk etmem. Eğer size bu şekilde imamlık etmemden hoşnut iseniz ve buna devam etmemi istiyorsanız ne âlâ, ama bu durumdan hoşnut değilseniz size imamlık yapmaktan vazgeçebilirim. Cemaat ise onu aralarındaki en faziletli insan olarak gördükleri ve başkasının imamlık yapmasına razı olmadıkları için bir şey söylemediler. Bir defasında Resulullah (s.a.v.) onların yanına vardığında durumu zât-ı âlîlerine arz ettiler. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) zâta, 'Seni namaz kıldırmakta olduğun cemaatin sözünü tutmamaya ve kıldırdığın her rekâtta İhlâs suresini okumaya sevk eden düşünce nedir?' diye sordu. Adamcağız şu cevabı verdi: 'Ey Allah'ın Resulü ben bu sureyi çok seviyorum!' Bunu duyan Resulullah (s.a.v.): 'Senin İhlas suresine olan sevgin seni cennete soktu bile' diye mukabelede bulundu."  

[ Tirmizi Enes b. Malik’ten nakletmiştir ]

(( عَنْ عُقْبَةَ بْنِ عَامِرٍ قَالَ: لَقِيتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَابْتَدَأْتُهُ فَأَخَذْتُ بِيَدِهِ قَالَ: فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ اللَّهِ مَا نَجَاةُ هَذَا الْأَمْرِ؟ قَالَ: يَا عُقْبَةُ احْرُسْ لِسَانَكَ وَلْيَسَعْكَ بَيْتُكَ وَابْكِ عَلَى خَطِيئَتِكَ قَالَ: ثُمَّ لَقِيَنِي رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَابْتَدَأَنِي فَأَخَذَ بِيَدِي فَقَالَ: يَا عُقْبَةُ بْنُ عَامِرٍ أَلَا أُعَلِّمُكَ خَيْرَ ثَلَاثِ سُوَرٍ أُنْزِلَتْ فِي التَّوْرَاةِ وَالْإِنْجِيلِ وَالزَّبُورِ وَالْفُرْقَانِ الْعَظِيمِ قَالَ: قُلْتُ: بَلَى جَعَلَنِي اللَّهُ فِدَاكَ قَالَ: فَأَقْرَأَنِي قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ وَقُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ وَقُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ ثُمَّ قَالَ: يَا عُقْبَةُ لَا تَنْسَهُنَّ وَلَا تَبِيتَنّ لَيْلَةً حَتَّى تَقْرَأَهُنَّ قَالَ: فَمَا نَسِيتُهُنَّ مِنْ مُنْذُ قَالَ لَا تَنْسَاهُنَّ وَمَا بِتُّ لَيْلَةً قَطُّ حَتَّى أَقْرَأَهُنَّ قَالَ عُقْبَةُ: ثُمَّ لَقِيتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَابْتَدَأْتُهُ فَأَخَذْتُ بِيَدِهِ فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ اللَّهِ أَخْبِرْنِي بِفَوَاضِلِ الْأَعْمَالِ فَقَالَ: يَا عُقْبَةُ صِلْ مَنْ قَطَعَكَ وَأَعْطِ مَنْ حَرَمَكَ وَأَعْرِضْ عَمَّنْ ظَلَمَكَ ))

[ أحمد عَنْ عُقْبَةَ بْنِ عَامِرٍ  ]

“Ukbe b. Amir şöyle anlatıyor: “Rasulullah (s.a.v.) ile karşılaştım, önce davranıp elini tuttum ve ‘Ya Resulallah, kurtuluş yolu nedir?’ Buyurdular ki: ‘Ey Ukbe dilini tut, evinde mutlu ol, günahlarına ağla.’ Sonra Rasulullah (s.a.v.) beni gördü, önce davranıp elimi tuttu ve şöyle buyurdu: ‘Ey Ukbe sana Tevrat, İncil, Zebur ve Kuran’da indirilen en hayırlı üç sureyi öğreteyim mi?’ ‘Evet, canım sana feda olsun’ dedim. Bana İhlas, Felak ve Nas Surelerini okudu. Sonra da ‘Ey Ukbe bunları unutma ve bunları okumadan bir gece geçirme.’ Sonra bir gün yine O’na rastladım, elini tuttum ve ‘Ya Resulallah, bana amellerin en faziletlisini haber ver’ dedim. O (s.a.v.) de şöyle buyurdu: ‘Ey Ukbe seninle bağını koparanlarla ilişkini sürdür, senden esirgeyene sen ver, zulmedenlerden de yüz çevir.” 

[ Ahmed b. Hanbel Ukbe b. Amir’den nakletmiştir ]

Bunlar surenin yüceliğine işaret eden ve nasıl Kuran’ın üçte birine denk olduğunu gösteren hadislerdir. 

İhlas Suresi Allah Subhanehu ve Teala’yı, O’nun birliğini ve es-Samed oluşunu anlatan bir suredir:

Bir soru kaldı: Bu yüceliğin mahiyeti nedir ve bu azamet neyden kaynaklanmaktadır? Allah’ın inayetiyle bismillah diyorum: 

﴾ قُلۡ هُوَ ٱللَّهُ أَحَدٌ (1) ٱللَّهُ ٱلصَّمَدُ (2) لَمۡ يَلِدۡ وَلَمۡ يُولَدۡ (3) وَلَمۡ يَكُن لَّهُۥ كُفُوًا أَحَدُۢ (4) ﴿

[ سورة الإخلاص ]

“De ki: O, Allah birdir. Allah Samed’dir. O, doğurmamış ve doğmamıştır. Onun hiçbir dengi yoktur.” 

[ İhlas Suresi: 1-4 ]

Bu, Allah Subhanehu ve Teala’yı, O’nun vahdaniyeti yani bir ve tekliğini, es-Samed oluşunu, bir benzerinin olmayışını anlatan bir suredir. Bu ifadelerin ayrıntıları vardır. Rabbimiz Azze ve Celle Rasulullah (s.a.v.)’e “De ki O Allah birdir” buyuruyor. Bunu Efendimize bazı kafirlerin sordukları şu soruya cevaben buyuruyor: “Ya Muhammed, Bize Rabbini anlat! O altından mı, bakırdan mı?” Bunun üzerine de bu ayet iniyor. “De ki O Allah birdir” Başka bir grup da Rasulullah (s.a.v.)’in yanına gelip “Ya Muhammed, bize Rabbinin soyunu bildir.” Diyor. Ve Allah Teala bu ayeti indiriyor. Bazı müfessirler bu surenin birkaç kez nazil olduğunu düşünürler. Yani gerek hasıl olduğunda sure tekrar inmiştir. Bazıları “Bu sure Mekkî’dir”, bazıları da “Medenî’dir” der.

“O (هو)” Kelimesi kendisinden sonraki cümleye döndüğü zaman zamir-i şe’n olarak adlandırılır:

Allah Teala ﴾قُلۡ هُوَ ٱللَّهُ أَحَدٌ﴿  “De ki O, Allah birdir” Buyurmuştur. Buradaki “O(هو)” zamiri nahiv ve belagat alimleri tarafından zamir-i şe’n (zamir-i şe’n: sözü dinleyen muhatap, konuşan kişinin söylediği sözü önemli ve büyük bir haber olarak değerlendirebilmesi için bir haber cümlesinin başında gelen anlamı kapalı zamirdir.) olarak adlandırılmıştır. Çünkü normalde tüm zamirler kendilerinden önceki ifadeye dönerler. “جاء زيْد، وأكل طعامَهُ (Zeyd geldi ve yemeğini yedi)” cümlesindeki هُ zamiri Zeyd kelimesine döner. Her türlü zamir, gizli zamir, bitişik ya da ayrık zamirler yani tüm zamir çeşitleri kendisinden önceki bir kelimeye döner. Ona atıfta bulunur. Ancak Arapça ’da bir zamir türü vardır ki o da zikredilen ayetteki zamirdir, ona da zamir-i şen denir ve bu zamir kendisinden sonraki ifadeye döner, ona atıfta bulunur. Bazı alimler der ki: Zamir-i şen doğru ve hakikat olan haberdir. Asla gözden kaybolmayan ve kimseden gizlenmeyen şeyi ifade eder. Buradaki “O” zamiri Allah Subhanehu ve Teala’ya atıfta bulunmaktadır. ﴾قُلۡ هُوَ﴿ “De ki O” mesela:

﴾ قُلْ هُوَ نَبَؤٌاْ عَظِيمٌ(67) ﴿

[ سورة ص ]

 "De ki: “Bu Kur’an, büyük bir haberdir.”  

[ Sad Suresi: 67 ]


Bir şair şöyle diyor: 

Her şey tamamlandığında illa ki bir eksiklik yaşar,

Bu yüzden hayatın zevkleri kimseyi aldatmasın. 

Gördüğün gibi dünyanın bu gidişatı böyledir,

Zaman milletleri kimi zaman mutlu eder, kimi zaman üzer.

Bu dünya kimseye kalmaz,

İçindeki hiçbir durum da öyle devam etmez.

[ Ebu’l-Beka er-Rundi ]

“O (هو)” Kelimesi kendisinden sonraki kelimeye atıfta bulunduğundan bu zamir, zamir-i şe’ndir. Yani o kimsenin varlığını inkar edemeyeceği çok yüce bir şeydir. Kimseden gizlenemez. Bir zamiri kendisinden önce gelen bir kelimeye atıfta bulunmaksızın kullanırsanız, zamir-i şe’n olur. Yani kimseden gizlenmeyen yüce bir şeye atıfta bulunur. ﴾قُلْ هُوَ نَبَؤٌاْ عَظِيمٌ﴿ “De ki: “Bu Kur’an, büyük bir haberdir.” ﴾قُلۡ هُوَ ٱللَّهُ أَحَدٌ﴿ “De ki O, Allah birdir.”

Gördüğün gibi dünyanın bu gidişatı böyledir,

Zaman milletleri kimi zaman mutlu eder, kimi zaman üzer.

***

Buradaki zamir-i şe’ndir. “De ki (قُلْ)” kelimesi Allah Teala’nın Rasulullah (s.a.v.)’e etrafındakilere ve Allah’a kulluğa çağırdığı kimselere harf-i harfine ulaştırması için ilahi bir emirdir. Çünkü bir kutsi hadiste şöyle buyrulur:

(( إنَّ روح القُدُس نفث في رَوْعي أن نفْساً لن تموت حتى تسْتكمل أجلها ))

[ صحيح الجامع ]

 “Bir kimse kendisi için takdir edilmiş ecelini tamamlamadıkça kesinlikle ölmeyeceğini Ruhu'l Küdüs benim gönlüme üfledi.” 

[ Camiu’s-Sahih ]

Cebrail (a.s.) Rasulullah (s.a.v.)’in kalbine üfledi; O da bunu zikretti. Bu hadis de kutsi hadis oldu. Ancak Kuran-ı Kerim kelimeleri, harfleri, sure düzeni, harekeleri, durakları, ayrıntıları ve cüzleriyle tamamen Allah Teala’dan gelmiştir. Hem metin hem de mana olarak… Bu da şu ayetle teyit edilir: ﴾قُلۡ هُوَ﴾﴿ قُلۡ هُوَ ٱللَّهُ أَحَدٌ﴿  “De ki” “De ki O, Allah birdir.” 

Esmaü’l-Hüsna’nın Fazileti:


“Allah” kelimesine gelecek olursak, alimler der ki: Bu zorunlu olan varlığa ait özel isimdir. Vacibu’l-vücud olan yani varlığı zorunlu olan Allah Teala’dır. Allah Subhanehu ve Teala’nın fiili isimleri ve zatına ait isimleri vardır. Bazıları der ki: O’nun sıfatları vardır. Gerçek şu ki, sıfat kazanılan bir şeydir. Mesela “filanca cömerttir.” Dediğimizde filanca kişinin cömertliği Allah tarafından ona bahşedilmiştir. Demiş oluruz. Bu insanda olan bir sıfat yani niteliktir. Ama Allah Azze ve Celle’nin cömertliği, O’nun zatında, özünde vardır. O Allah’ın güzel isimlerinden biridir. Bu sebeple Allah Teala buyuruyor ki:

وَلِلَّهِ ٱلْأَسْمَآءُ ٱلْحُسْنَىٰ فَٱدْعُوهُ بِهَا ۖ وَذَرُواْ ٱلَّذِينَ يُلْحِدُونَ فِىٓ أَسْمَٰٓئِهِۦ ۚ سَيُجْزَوْنَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ(180) ﴿

[ سورة الأعراف ]

 “En güzel isimler Allah’ındır; bu güzel isimlerle O’na dua edin, O’nun isimleri hakkında doğru inançtan sapanları kendi başlarına bırakın. Onlar yaptıklarının cezasını çekecekler!”  

[ Araf Suresi: 180 ]

Dersiniz ki: “Filanca zengindir.” Bu onun sıfatı, niteliğidir. Ama “el-Gani” der ve onu mutlak anlamıyla tanımlarsanız o Allah’ın güzel isimlerinden biri olur. El-Gani, el-Kadir, es-Semi’, el-Basir, el-Hak, el-Adl, el-Hakem, el-Hakim… Bu şekilde zikrettiğiniz ve Allah’a işaret ettiğiniz sıfatlar Allah Teala’nın güzel isimleridir. Bazı hadis-i şeriflerde de zikredilmiştir:

(( إِنَّ لِلَّهِ تِسْعَةً وَتِسْعِينَ اسْماً مئة إِلَّا وَاحِداً مَنْ أَحْصَاهَا دَخَلَ الْجَنَّةَ ))

[ البخاري عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ ]

“Allah'ın, yüzden bir eksik, doksan dokuz ismi vardır. Kim bu isimleri (öğrenip gereğiyle amel ederek) sayarsa cennete girer.” 

[ Buhari Ebu Hureyre’den nakletmiştir ]

(( إِنَّ لِلَّهِ تَعَالَى تِسْعَةً وَتِسْعِينَ اسْماً مئة غَيْرَ وَاحِدٍ مَنْ أَحْصَاهَا دَخَلَ الْجَنَّةَ هُوَ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ الْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلَامُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَزِيزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ الْغَفَّارُ الْقَهَّارُ الْوَهَّابُ الرَّزَّاقُ الْفَتَّاحُ الْعَلِيمُ الْقَابِضُ الْبَاسِطُ الْخَافِضُ الرَّافِعُ الْمُعِزُّ الْمُذِلُّ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ الْحَكَمُ الْعَدْلُ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ الْحَلِيمُ الْعَظِيمُ الْغَفُورُ الشَّكُورُ الْعَلِيُّ الْكَبِيرُ الْحَفِيظُ الْمُقِيتُ الْحَسِيبُ الْجَلِيلُ الْكَرِيمُ الرَّقِيبُ الْمُجِيبُ الْوَاسِعُ الْحَكِيمُ الْوَدُودُ الْمَجِيدُ الْبَاعِثُ الشَّهِيدُ الْحَقُّ الْوَكِيلُ الْقَوِيُّ الْمَتِينُ الْوَلِيُّ الْحَمِيدُ الْمُحْصِي الْمُبْدِئُ الْمُعِيدُ الْمُحْيِي الْمُمِيتُ الْحَيُّ الْقَيُّومُ الْوَاجِدُ الْمَاجِدُ الْوَاحِدُ الْأَحَدُ الصَّمَدُ الْقَادِرُ الْمُقْتَدِرُ الْمُقَدِّمُ الْمُؤَخِّرُ الْأَوَّلُ الْآخِرُ الظَّاهِرُ الْبَاطِنُ الْوَالِيَ الْمُتَعَالِي الْبَرُّ التَّوَّابُ الْمُنْتَقِمُ الْعَفُوُّ الرَّءُوفُ مَالِكُ الْمُلْكِ ذُو الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ الْمُقْسِطُ الْجَامِعُ الْغَنِيُّ الْمُغْنِي الْمَانِعُ الضَّارُّ النَّافِعُ النُّورُ الْهَادِي الْبَدِيعُ الْبَاقِي الْوَارِثُ الرَّشِيدُ الصَّبُورُ. ))

[ الترمذي عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ ]

 “Allah’ın, yüzden bir eksik, doksan dokuz ismi vardır. Kim bu isimleri (öğrenip gereğiyle amel ederek) sayarsa, cennete girer. (Bu isimler şunlardır): O, kendisinden başka ilâh olmayan Allah, er-Rahmân, er-Rahîm, el-Melik, el-Kuddûs, es-Selâm, el-Mü"min, el-Müheymin, el-Azîz, el-Cebbâr, el-Mütekebbir, el-Hâlık, el-Bâri, el-Musavvir, el-Gaffâr, el-Kahhâr, el-Vehhâb, er-Rezzâk, el-Fettâh, el-Alîm, el-Kâbıd, el-Bâsıt, el-Hâfıd, er-Râfi", el-Muizz, el-Müzill, es-Semî", el-Basîr, el-Hakem, el-Adl, el-Latîf, el-Habîr, el-Halîm, el-Azîm, el-Gafûr, eş-Şekûr, el-Alî, el-Kebîr, el-Hafîz, el-Mukît, el-Hasîb, el-Celîl, el-Kerîm, er-Rakîb, el-Mücîb, el-Vâsi", el-Hakîm, el-Vedûd, el-Mecîd, el-Bâis, eş-Şehîd, el-Hakk, el-Vekîl, el-Kavî, el-Metîn, el-Velî, el-Hamîd, el-Muhsî, el-Mübdi, el-Muîd, el-Muhyî, el-Mümît, el-Hayy, el-Kayyûm, el-Vâcid, el-Mâcid, el-Vâhid, es-Samed, el-Kâdir, el-Muktedir, el-Mukaddim, el-Muahhir, el-Evvel, el-Âhir, ez-Zâhir, el-Bâtın, el-Vâlî, el-Müteâlî, el-Berr, et-Tevvâb, el-Müntekım, el-Afüv, er-Raûf, Mâlikü"l-mülk, Zü"l-celâli ve"l-ikrâm, el-Muksit, el-Câmi", el-Ganî, el-Muğnî, el-Mâni", ed-Dârr, en-Nâfi", en-Nûr, el-Hâdî, el-Bedî", el-Bâkî, el-Vâris, er-Reşîd, es-Sabûr.” 

[ Tirmizi Ebu Hureyre’den nakletmiştir ]


Allah’ın güzel isimlerinden her birini hakkıyla bilmek cennete girmenin yoludur:

“Allah’ın doksan dokuz ismi vardır. Kim bu isimleri (öğrenip gereğiyle amel ederek) sayarsa, cennete girer.” Bunları okuyan, ezberleyen veya sayıp sıralayan cennete girer zannetmeyin sakın, aksine onları her yönden bilmek ve anlamak gerekir. Anlatılmak istenen şudur: el-Latif ismi ile ilgili ne biliyorsunuz? Er-Rahim ismi ile ilgili ne biliyorsunuz? El-Kavi ismi ile ilgili ne biliyorsunuz? El-Gani ismi ile ilgili ne biliyorsunuz? el-Hakim ismi ile ilgili ne biliyorsunuz? İnsanlardan birine “el-Hakim ismi ile ilgili ne biliyorsun?” diye sorsak der ki: “el-Hakim hikmet sahibidir. Rabbimiz hakimdir.” Bu cümleler onun hiçbir şey bilmediğini gösterir. Ama bize Allah’ın hikmetini tasdik eden ayetler gösterse, bir ayet daha, üçüncü ve dördüncü bir ayet daha okusa, sana bu esmayı anlatırken bir, iki ya da üç saat geçse bu kişi el-Hakim ismini bir miktar anlamış demektir. Cennete girmeyi hak edebilmek için O’nun güzel isimlerinden her birini az da olsa bilmek gerekir. “Allah'ın, yüzden bir eksik, doksan dokuz ismi vardır. Kim bu isimleri (öğrenip gereğiyle amel ederek) sayarsa cennete girer.” Bu sebeple Allah Teala şöyle buyuruyor:

وَعَلَّمَ آدَمَ الْأَسْمَاءَ كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلَائِكَةِ فَقَالَ أَنْبِئُونِي بِأَسْمَاءِ هَؤُلَاءِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ(31) ﴿

[ سورة البقرة ]

 “Allah, Âdem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere göstererek, “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin” dedi.” 

[ Bakara Suresi: 180 ]

Bu ayetin tefsiri için şöyle denir: Tüm isimler Allah Teala’nın esmasıdır. Çünkü o isimleri bildi, öğrendi, onlara yöneldi ve kalbi onlara meyletti. Allah Teala şöyle buyuruyor:

وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَٰٓئِكَةِ ٱسْجُدُواْ لِآدَمَ فَسَجَدُوٓاْ إِلَّآ إِبْلِيسَ أَبَىٰ وَٱسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ ٱلْكَٰفِرِينَ(116) ﴿

[ سورة طه ]

“Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de, İblis’ten başka melekler hemen saygı ile eğilmişler; İblis bundan kaçınmıştı.” 

[ Taha Suresi: 16 ]

Çünkü O sizden daha üstündür. Allah’ın güzel isim ve sıfatlarını öğrenmiştir. Bize de bu isimleri bilmek vaciptir. 

Allah’ın lütfu ve cemaline, güzelliğine dalalet eden evrene dair ayetler:

El-Latif ismi mesela, Allah Subhanehu ve Teala’nın lütfuna dair bir deliliniz var mı? Allah Teala şöyle buyuruyor:

وَتَرَى الْجِبَالَ تَحْسَبُهَا جَامِدَةً وَهِيَ تَمُرُّ مَرَّ السَّحَابِ صُنْعَ اللَّهِ الَّذِي أَتْقَنَ كُلَّ شَيْءٍ إِنَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَفْعَلُونَ(88) ﴿

[ سورة النمل ]

“Dağları görür, onların durduğunu sanırsın; oysa bulutlar gibi hareket ederler. Bu, her şeyi sapasağlam yapan Allah’ın sanatıdır. Şüphesiz ki O, yaptıklarınızdan tamamıyla haberdardır.” 

[ Neml Suresi: 88 ]

Yani sağlamlıkları, büyüklükleri ve ihtişamları sebebiyle durağan sandığın bu heybetli ve köklü dağlar aslında hareketlidirler. “Oysa bulutlar gibi hareket ederler.” Bulutlar da sessizce hareket ederler. Bu Allah Azze ve Celle’nin lütfudur. Elektrik üreten yoldan geçenleri, müşterileri, esnafı rahatsız eden küçücük bir motorun aksine ya da üç yüz yolcu taşıyan ve dünyayı gürültü ve patırtıyla dolduran bir uçağın aksine bulutlar sessizdir. Allah Teala’nın isimlerinden biri el-Latif’tir. Bu dağlar, bu toprak tıpkı bulutlar gibi bir saniyede otuz kilometre ilerlerler, dakikada otuz kilometre çarpı altmış, bin sekiz yüz kilometre, saatte onu da altmışla çarptığımızda, şaşırtıcı rakamlar ortaya çıkar. Ama en ufak bir ses bile duymazsınız. İşte bu Allah’ın el-Latif isminden gelir. Küçük bir çocuk dişleri dökülüp yenileri gelirken Allah Teala’nın latif varlığı oradadır. Dişin kökleri yavaş yavaş erir ve hareketli bir diş haline gelir. 
Sonra bir lokma yemekle uyuşturma, acı olmadan çıkıverir. Bu da Allah’ın el-Latif isminin tecellisidir. Hava da bu esmayı destekler. Su da öyle, rengi, tadı veya kokusu yoktur.


Allah’ın el-Cemil ismi:

(( إنّ اللهَ جَمِيلٌ يُحِبُّ الجَمَالَ))

[ صحيح المسند ]

“Allah el-Cemildir, güzeldir, güzelliği sever.”  

[ Müsned ]

Çiçekleri, kuşları, balıkları, ağaçları süs ağaçlarını, renkleri, denizin mavisini O yaratmıştır. 
Allah’ın isimlerinden biri de el-Kavi’dir. (Çok güçlü). Üzerinde bulunduğumuz dünyanın ağırlığı ne kadardır? Beş milyar ton. Allah Teala buyuruyor ki:

وَمَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ وَالْأَرْضُ جَمِيعاً قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَالسَّماوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمِينِهِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ(67) ﴿

[ سورة الزمر ]

“Onlar Allah’ı gereği gibi takdir edip tanımadılar. Kıyamet gününde bütün dünya O’nun avucundadır; gökler de O’nun kudret elinde dürülüp bükülmüştür. Allah, müşriklerin koştukları ortaklardan uzaktır ve yücedir.” 

[ Zümer Suresi: 67 ]

Yeryüzündeki tüm insanlar toplanıp Kaysun Dağı’nı yerinden oynatmayı deneseler, yapabilirler mi? “Dağları görür, onların durduğunu sanırsın; oysa bulutlar gibi hareket ederler”

Allah’ın el-Vasi’, el-Gani ve El-Kavi ismine işaret eden diğer ayetler:

Allah Teala buyuruyor ki: “Onlar Allah’ı gereği gibi takdir edip tanımadılar. Kıyamet gününde bütün dünya O’nun avucundadır” Peki, Yüce Allah’ın el-Kavi ismi ile ilgili ne biliyorsunuz? Bu dünya devasa büyüklüğüyle, dağlarıyla, çölleriyle, ovalarıyla, denizleriyle vardır. Mesela su sıkıştırılamaz. Suyu bir küpe koysanız üzerine de pres yapan bir şey kapatsanız, bu maddenin üzerine yüz ton baskı da yapmış olsanız su bir milimetre dahi sıkıştırılamaz.
Derler ki: Kainatta ve uzayda kara delik denen bir bölge var. Eğer dünya oraya girseydi, bir yumurta büyüklüğünde olurdu. Çünkü sıkıştırılırdı. Ağırlığı yine dünyanın kendi ağırlığı, beş kentilyon ton, bir milyarda dokuz sıfır vardır, milyonda altı sıfır. Milyar bin milyondur. Kentilyon ise dokuz ve dokuz sıfırdır. Yani beş binde üç sıfır varken orada beşin önünde yirmi bir sıfır olur. Ama bu dünya kara deliğe girdiğinde hacimsel olarak bir yumurta kadar olur. Ama ağırlığı aynı kalır.
Peki suyun tüm insanlık tarafından sıkıştırılamamasına karşın dünyayı sıkıştırabilen bu muazzam kuvvet nedir? Bu Allah’ın el-Kavi isminin bir tecellisidir.
El-Gani ismi yönünden bakalım. Bu bize bir hediyedir. Denir ki: “Su azaldı idareli kullanmalıyız.” Bu dini ve milli bir görevdir. Burada idareli davranmak hem milli hem de dini bir sorumluluktur. Ama Amazon Nehri’ne gelirse saniyede üç yüz bin metre küp akıyor. Bu hediyedir. Tek bir galakside bir milyar gezegen ve yıldız vardır.
El-Vasi, el-Gani ve el-Kavi isimleri… Mesela bir karpuzun her bir tohumu bir karpuz fidesi olabilir. Her bir fidede yaklaşık on yedi tane karpuz yetişebilir. Bu bir nimettir. Tohumlar başlı başına bir dünyadır. Peki el-Kavi, el-Gani, el-Hakim, el-Kadir, er-Rahim, el-Adl ve el-Hakem isimleri hakkında ne biliyorsunuz? “Allah'ın, yüzden bir eksik, doksan dokuz ismi vardır. Kim bu isimleri (öğrenip gereğiyle amel ederek) sayarsa cennete girer.”

Esmaü’l-Hüsna’nın her biri tek bir isimde, Allah lafzında toplanmıştır, Allah varlığı zorunlu olana verilmiş özel bir isimdir:


O’nun er-Rahim ismini yakîn olarak anlayabilmek için rahmetine, merhametine şahit olmak gerekir. Yine el-Latif ismine kani olabilmek için lütfuna şahit olmak gerekir. Allah’ın tüm güzel isimleri “Allah” lafzında toplanmıştır. O Vacibu’l-Vücud yani varlığı zorunlu olan varlığa verilmiş özel bir isimdir. Hepsi sıfat isimleridir. Ama Allah lafzı en yüce olanın zatının ismidir. Öyleyse “De ki O, Allah birdir.” Allah kelimesi tüm esmaü’l-hüsnayı kendisinde toplamıştır. Allah ismi Allah’ın tüm isimlerini kapsar. Peki, onun hakkında ne biliyorsunuz? el-Mâni ismi hakkında ne biliyorsunuz? Eğer dişlerimiz hep büyümeye devam etseydi ne olurdu?
“Devlik” adı verilen tehlikeli bir hastalık meydana gelirdi ve insan dev gibi olurdu. Büyüme hormonları dursaydı da kişi bodur kalırdı. Ama Allah Teala el-Kabıd ve el-Basit’tir. Kemiklere büyüme emrini kim verdi? Allah Subhanehu ve Teala. Peki, sınırında kim durdurdu? Allah Subhanehu ve Teala. Allah Azze ve Celle’nin isimleri aklımızda ve fikrimizde önemli bir yer tutmalı ve her gün onları iyice öğrenmeliyiz. Kim onları sayarsa cennete girer. Saydığınızda mutlu olursunuz. Saydığınızda Allah Subhanehu ve Teala’yı tanırsınız. 

“De ki O, Allah birdir” Allah kelimesi el-Hakim ismi gibi tüm esmayı içine alır. Allah’ın hikmeti hakkında ne biliyorsunuz? Size iki göz verdi, tek göz vermedi. Eğer tek göz verseydi tek bir boyut görürdünüz. Her şeyi düz olarak görürdünüz. Ama iki göz ile üç boyut görebiliyorsunuz. Boy, en ve derinlik… Yine gözleri hasardan korumak için göz çukuruna bir mağara yerleştirdi. Üstüne kaşlar, kirpikler koydu yine göz kapakları verdi. Göz kapakları şeffaf tabakayı silip her türlü yabancı cismi temizler. Göz kapakları iltihaplanmasın diye de kirpikler verdi. 

﴾ أَلَمْ نَجْعَل لَّهُۥ عَيْنَيْنِ(8) ﴿

[ سورة البلد ]

 “Ona iki göz vermedik mi?”  

[ Beled suresi: 8 ]

Size ayrıntılı bir şekilde renkleri gösterir. Gözün retinasında yüz otuz milyon çubuk ve koni hücresi vardır. Ve bu gözün görüntü alma süresini saniyenin ellide biri kadar süreye indirmiştir. 
Böylece her şeyi ayrı değil birleşik olarak görürsünüz.
Peki, kulağa işitme eşiği yapan Allah Teala onu yaratmamış olsaydı geceleri uyuyamazdınız. Yüzünüze çarpan hava bile sesi geceleri sizi uyutmazdı. Allah Teala buyuruyor ki:

﴾ إِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ(49) ﴿

[ سورة القمر ]

“Şüphesiz biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık.” 

[ Kamer Suresi: 49 ]

Size azalıp artmayan bir işitme eşiği verdi. El-Hakim ismi ile. Saçları başınıza kim yerleştirdi? Ve içine duyu sinirlerini koymadan bunu kim yaptı? El-Hakim olan Allah… Saçta duyu sinirleri olsaydı saçınızı kestirmek istediğiniz her zaman hastaneye gidip narkoz almanız gerekecekti. Allah Teala el-Hakim’dir. Bu kemikleri, eklemleri kim yarattı? Eldeki bu eklemler olmasaydı nasıl yemek yerdiniz? Peki, parmak derilerindeki kırışıklıkları kim yarattı? Hakim ismi ile Allah yarattı. Onlar olmasaydı parmaklarınızı bükemezdiniz. 
Peki parmakların eklemlerindeki derileri kim çizdi? Cisimleri daha iyi kavrayabilmeniz için yaptı bunu. Burunda kıllar yaratan Rabbimiz ki bu kılın hayati bir işlevi vardır, ağızda kıl yaratmamıştır.
İsmi el-Hakim’dir. Peki, kolların uzunluğunu bu kadar uygun kılan kimdir? El-Hakim olan Allah’tır. Terzi bir kolun uzunluğunu ölçer ve işi biter, zira diğeri onun aynısıdır. İşte O el-Hakim’dir. Yine siz farkında olmadan sindirimi kolaylaştıran kimdir? El-Hakim olan Allah’tır. El-Hakim ismi çok geniş anlama sahiptir. Tüm gıdaları ihtiyacınıza göre yaratan kimdir? El-Hakim… Kıvamı, rengi, tadı, kokusu, içeriği her şeyi en uygun şekilde… Bu nedenle Allah Teala’nın güzel isimleri hakkında tefekkür etmeliyiz. El-Hakim, el-cami, el-Mani, el-Basit, el-Kabıd, er-Rafi’, el-Hafıd, el-Muiz… Allah Teala seninle beraberse kim size karşı koyabilir? Ama O sizi bırakırsa zelil olursunuz.

Esma-i Hüsna hakkında derin düşünmek mutluluğa giden yoldur:


Allah Teala buyuruyor ki:

﴾ لَهُۥ مُعَقِّبَٰتٌ مِّنۢ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِۦ يَحْفَظُونَهُۥ مِنْ أَمْرِ ٱللَّهِ ۗ إِنَّ ٱللَّهَ لَا يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتَّىٰ يُغَيِّرُواْ مَا بِأَنفُسِهِمْ ۗ وَإِذَآ أَرَادَ ٱللَّهُ بِقَوْمٍۢ سُوٓءًا فَلَا مَرَدَّ لَهُۥ ۚ وَمَا لَهُم مِّن دُونِهِۦ مِن وَالٍ(11) ﴿

[ سورة الرعد ]

 “İnsanı önünden ve ardından takip eden melekler vardır. Allah’ın emriyle onu korurlar. Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez. Onlar için Allah’tan başka hiçbir yardımcı da yoktur.”  

[ Rad suresi: 11 ]

Ağlayan bir adam görebilirsiniz ve o çok göz önünde biridir. Peki, onu ağlatan kimdir? Allah Subhanehu ve Teala’dır. Buyurur ki:

﴾ وَأَنَّهُ هُوَ أَضْحَكَ وَأَبْكَى(43) ﴿

[ سورة النجم ]

“Şüphesiz O, güldürür ve ağlatır.”  

[ Necm Suresi: 43 ]

İşler o kadar zorlaşır ki bazen gözyaşlarına boğulursunuz. Evli ve çocuklu bir adamsınızdır. Bazen de işleriniz öyle kolaylaşır ki gülersiniz. Sizi ağlatan kimdir? Allah Teala. Güldüren kimdir? Yine Allah Teala. Veren kimdir? Allah Teâlâ… Allah’ın güzel isimlerine daldığınız zaman Allah Teala ile mutlu olursunuz ve şöyle demek size yeter: “Allah çok merhametlidir. Allah çok adaletlidir.” Eğer O’nun adaletini bilseydiniz şaşırırdınız. Biri Kabe’nin etrafında tavaf ederken der ki: “Rabbim beni bağışla ama beni affedeceğini sanmıyorum.” Ona derler ki: “Ey adam, Allah’ın rahmetinden umudunu mu kesiyorsun?” Adam da “günahım büyüktür.” Der. Ne olduğunu sorarlar. O da çok büyük bir günah işlediğini anlatır. Bir adamın evine girmiş ve adam ile oğlunu öldürmüş, evini yağmalayıp talan etmiştir. Yanındakiler ona hediye verirler ve hediyeler içinde altın bir kalkan da vardır. Üzerinde iki mısra şiir yazılır. Adam okuyunca bayılır:

Kral ve hakimler, yeryüzünün kadıları hüküm vermekte hadlerini aştılar.

Göklerin hakimi yerine hüküm veren kadılara yazıklar olsun!


Allah’ın yüceliğini ve adaletini anlatan diğer isimleri:


Allah Teala’dan korkuyor musunuz? Allah’ın adaletinden korkuyor musunuz? Göklerin hükmünden korkuyor musunuz? Birinin size “Seni Allah’a şikayet ediyorum” demesinden korkuyor musunuz? Allah’ın adaletinin ne demek olduğunu biliyor musunuz? Allah Teala buyuruyor ki:

﴾ إِنَّ بَطْشَ رَبِّكَ لَشَدِيدٌ(12) ﴿

[ سورة البروج ]

“Şüphesiz, Rabbinin yakalaması çok çetindir.” 

[ Buruc Suresi: 12 ]

Azabı şiddetli ve acı veridir. Allah’ın el-Cebbar ismini biliyor musunuz? Ya da el-Kahhar ismini? O’nun zenginliği hakkında ne biliyorsunuz? El-Gani olan Allah’ın kulu olduğunum halde fakirlikten nasıl korkarım? Allah size verdiğinde bolca verir, hesapsızca verir. Allah’ın zenginliği hakkında ne biliyorsunuz? Gökyüzüne ve oradaki gezegen ve yıldızlara bakın. Onları dünyaya bir süs olarak yaratmıştır. El-Gani ismi ile… Allah’ın esması ile ilgili söz çoktur. Herkes Allah’ın güzel isimleri ile ilgili bir şeyler izlese ne güzel olur. Allah’ın her ismi evrende bir işaret bırakır. El-Latif ismi, el-Vedud, er-Rahim isimleri… Bu çiçekler neden yaratılmıştır? Yenmek için mi? Hayır vallahi, seyretmek ve koklamak için… Peki bu kimin sevgisi? El-Vedud olan Allah’ın sevgisi. Allah buyuruyor ki:

﴾ وَهُوَ الْغَفُورُ الْوَدُودُ(14) ﴿

[ سورة البروج ]

 “O, çok bağışlayandır, çok sevendir.”  

[ Buruc Suresi: 14 ]

Meyve çeşitlerinin kaynağı el-Vedud ismidir. Buğday ise el-Mukit ismindendir. Allah el-Mukit’tir. Rızık verir. Bir yediğiniz temel yiyecek vardır, bir de yerken keyif aldığınız ikinci derece yiyecekler vardır. Onlar el-Vedud ismindendir. Çünkü size sevdirilmiştir. Allah Teala buyurur ki:

﴾ وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى كَثِيرٍ مِمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلاً(70) ﴿

[ سورة الإسراء ]

“Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık”  

[ İsra Suresi: 70 ]


(أحد) “Bir” Kelimesinin Anlamı:

“De ki O, Allah birdir.” Şu andan sonra Allah kelimesini her duyduğunuzda Allah Teala’nın her esmasının kastedildiğini anlamalısınız. Çünkü Allah’ın tüm isimleri Allah lafzında toplanmıştır. Allah en yüce isimdir. Ey Allahım dediğimizde, Ey Rahman, ey Kavi, ey Gani, ey Latif, ey Hakem, ey Adl, Ey Hakim, ey Kadir, ey Muktedir, ey Muiz, Ey Rafi’, Ey Mu’ti olan Allah’ım demiş olursunuz. “De ki O, Allah birdir.” Allah Subhanehu ve Teala’yı gerçekten tanıyor musunuz? Vallahi yıllar geçse de Esma-i hüsnanın bir zerresine bile tam anlamıyla vakıf olamayız. Ancak bir şeyin azını almak çoğunu terk etmekten iyidir. O hiçbir şeyle sınırlı değildir, hiçbir varlık O’nu kuşatamaz. Biz yaratılmış varlıklarız ama Allah Teala yaratandır.
“De ki O, Allah birdir.” Şimdi, “Ehad (Bir)” kelimesi sadece sayı olarak bir demek değildir. Vahid (Bir) ve Ehad (bir ve tek) kelimeleri farklı anlamdadır. Dersiniz ki “Bu masanın üzerinde bir (vahid) kalem vardır.” O zaman orada başka bir şey de olabilir demektir bu. Veya bir gözlük var mesela. Ama Ehad (tek) kelimesi bir tek olmak, ondan başka bir şey olmaması anlamına gelmektedir. Onun bir dengi yoktur. Bu bir beyandır. Ehad kelimesi bir yönden de tek anlamına gelir. Yani diğer bir yönden de onunla birlikte bir şey bulunmaz. Bir olarak vasıflandırılır bu yönden de.
Ehad kelimesi eşi benzeri olmayan tek manasındadır. Vahid kelimesi ise ortağı yoktur manasına gelir. Allah çok merhametlidir. Ve O’nun merhameti gibi bir merhamete sahip başka bir varlık yoktur. O (c.c.) kendi zatında Rahim’dir, Gani’dir, Kavi’dir, Latif’tir. Onun gibi Kavi yani güçlü olan ya da O’nun gibi Rahim yani çok merhametli olan yoktur. Ehad kelimesi Allah’ın isimlerinde de tek olması anlamındadır. O rahimdir ve onun gibi başka bir Rahim yoktur. O Kavidir yani çok güçlüdür ve O’nun gibi bir güçlü olamaz. O Kadir’dir ve O’nun gibi bir kudrete sahip kimse yoktur. 
Ehad kelimesi Allah’ın isimlerinde, Esma-i hüsnada da bir olmasıdır. O (c.c.) isimlerinde tektir. Eğer O’nunla birlikte başka yönler de olsaydı hem Allah’tan hem de başkasından isteyebilirdiniz. Ama O kendisinden önce de sonra da bir şey olmayan, eşi ve benzeri olmayandır. O’na yakın olan da bir şey yoktur. Bu Ehad kelimesinin anlamıdır. “De ki O, Allah birdir.” Bu sebeple yeryüzündeki herhangi bir varlığı Ehad kelimesi ile nitelendirmek caiz değildir. “Ehad” Allah’tan başkası için kullanılamaz. “De ki O, Allah birdir.”
Başka bir konuya gelecek olursak, Ehad kelimesi hakkında düşündüğünüzde Allah’tan başka bir varlık ve evrende O’ndan başka fail olmadığını fark edersiniz. Bu görülmesi gereken bir hakikattir. Bunu gördüğünüzde sonsuza dek mutlu olursunuz. Ama onu göremezseniz sonsuza kadar mutsuz olursunuz. Evrende Allah’tan başka bir şey yoktur, yani O’ndan başka etken fail yoktur. Eğer hem varlık bakımından hem de fiili olarak Allah’tan başkasından ümidinizi keserseniz neyi de kesmiş olursunuz? Tüm ilişkileriniz ve arzu ile talepleriniz de kesilir ve her yönden Allah Teala’ya bağlanırsınız. Allah’a tamamen bağlanırsanız, O’nun dışındaki her şeyden umudunuzu yitirirsiniz. O’nun dışındakilerden beklentiniz, korkunuz sona erer. O zaman arınır ve her şeyde Allah’ı görmeye başlarsınız. Her şeyde O’nu görürseniz de sonsuza kadar yakınlığıyla mutlu olursunuz. Tevhid kaçınılmazdır. Mümin ile mümin olmayan kişiler arasındaki fark, Mümin Allah’tan başkasını görmez, O’ndan başkası yoktur, O’nunla birlikte de bir şey yoktur. Rab olan da, ilah olan da, tasarrufta bulunan, veren, zenginleştiren, rızıklandıran, yücelten, alçaltan, hakim ve alim olan da O’dur. Allah Teala el-Hakim’dir. “De ki O, Allah birdir.” O’ndan başka hakim yoktur. O çok merhametlidir ve O’ndan başka o derece merhamet sahibi yoktur. O güçlüdür ve O’ndan başka onun gibi güçlüsü yoktur. O çok yücedir ve başka bir kişi O’nun yüceliğine erişemez. İşte bunlar birliğin anlamlarıdır. Ehad kelimesi isimlerinde tek olmasıdır. İsimlerinin hepsi güzeldir. “De ki O, Allah.” Allah ismi tüm güzel isimlerini kapsar. “De ki O, Allah birdir.” Yani O (c.c.) tüm isimlerinde tektir ve eşi benzeri yoktur.

Samed Zati olmak, her özelliği kendinden olmaktır:


Sonra Allah Teala şöyle buyurdu: “Allah Samed’dir.” Bu isimler Allah Teala dışında bir şeyden alınmamıştır. O (c.c.) isimlerinde kendine özeldir. İsimlerinde tektir. Esmaü’l-Hüsna, az önce zikrettiğimiz doksan dokuz isim Allah Subhanehu ve Teala bunların hepsinde tektir. Ehaddir. Samed’dir. (O’nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur ama her şey ona muhtaçtır.) Ehad kelimesi hiçbir şeyin ona ortak olmamasıdır. Allah Rahimdir ve O’nun dışında Rahim yoktur. “es-Samed” kelimesine gelirsek, rahmeti kendindendir, başkasından değildir. İnsan bir makam sahibi olduğunda bir hükmü olur, gücü, kuvveti olur. Ama basit bir yazı ile sahip olduğu makamdan azledilebilir. Öyleyse bu kişi Samed midir? Hayır, o makamını korumak için kendinden daha üstün olan birine muhtaçtır. Dolayısıyla ona Samed denilemez. Ama Allah Teala’nın varlığı kendindendir. Hiçbir şeye muhtaç değildir. İnsan mesela, Samed midir? Hayır, insan havaya muhtaçtır mesela. Hava alması engellendiğinde ölür. O zaman insan Samed midir? Hayır, suya muhtaçtır ve su içemediğinde ölür. İnsan Samed midir? Hayır, yemek yemeğe muhtaçtır. Aynı şekilde yiyemediğinde ölür. İnsan Samed midir? Hayır, eş ve çocuklara ihtiyaç duyar. Yani Samed isminin anlamı Allah’ın zati olması, kendine yetmesidir. Başka anlamları da vardır, az sonra onlardan da bahsedeceğim. İnsan, az önce dediğimiz gibi, Allah’ın varlığının birliğini, müdahalelerinde bir ve tek olduğunu bildiğinizde arzu ve isteklerinden kurtulur. Zira istekler birçok zincirin temelidir. Aç gözlülük kişiyi küçük düşürür. Yine insan korkularından da kurtulur. Zira korku da birçok zincir ve bağın sebebidir. Kişi istek ve taleplerinden, korkularından kurtulduğu zaman özgürleşir ve Allah’a kul olur. Allah’ın kulu olun. Çünkü Allah’ın kulu özgürdür. Kafir ise arzularının kölesidir. Dirhem ve dinarın yani paranın kuludur. Boş midesine, cinsel isteklerine, boğazına kul köledir. Allah’ın kulu ise sebebi korku ve hırs olan her türlü zincir ve bağdan kurtulmuştur. Çünkü varlığında ve faaliyetlerinde bir ve tek olan bir varlığı gördüğünüz zaman, ondan başkasına karşı tüm umutlarınızı yitirirsiniz. 

Allah’ın birliğine şahit olduğumuz ve onu içimize iyice sindirdiğimizde hem dünyada hem de ahirette mutlu oluruz:

“Ehad” kelimesinin anlamı çok önemlidir. Yeryüzünde güçlü gibi görünüp aslında hiç bir şey ifade etmeyen ne kadar çok şey vardır. Allah’tan başka… Allah Teala “De ki O, Allah birdir” buyuruyor. O (c.c.) el-Kaviy’dir. Yine buyuruyor ki:

﴾ إِنَّمَا مَثَلُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا كَمَاءٍ أَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَاءِ فَاخْتَلَطَ بِهِ نَبَاتُ الْأَرْضِ مِمَّا يَأْكُلُ النَّاسُ وَالْأَنْعَامُ حَتَّى إِذَا أَخَذَتِ الْأَرْضُ زُخْرُفَهَا وَازَّيَّنَتْ وَظَنَّ أَهْلُهَا أَنَّهُمْ قَادِرُونَ عَلَيْهَا أَتَاهَا أَمْرُنَا لَيْلاً أَوْ نَهَاراً فَجَعَلْنَاهَا حَصِيداً كَأَنْ لَمْ تَغْنَ بِالْأَمْسِ كَذَلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ(24) ﴿

[ سورة يونس ]

 “Dünya hayatı gökten indirdiğimiz bir su misalidir ki, insanların ve hayvanların yediği yer bitkileri o su sayesinde gürleşip birbirine girer. Yeryüzü bu güzelliğe kavuşup süslendiğinde ve sahipleri bu güzellikleri kendi güçlerine bağladıklarında oraya, bir gece vakti yahut güpegündüz emrimiz ulaşır da onu -sanki dün de yokmuş gibi- kökünden biçilmiş hale getiririz. Düşünenler için âyetlerimizi işte böyle açıklıyoruz.”  

[ Yunus Suresi: 24 ]

Varlığında bir olanı, isimlerinde, rububiyyetinde, uluhiyetinde, tasarruflarında, zenginliği ve insanlara bunu bahşetmesinde tek olanı gördüğünüzde O’nun dışındakilerden ümidinizi kesersiniz. Özgürleşirsiniz. Temelinde arzu ve korku olan tüm bağlardan, zincirlerden kurtulursunuz. Özgür olduğunuzda da Allah’a yönelir ve her şeyde O’nu görürsünüz. Bu tasavvufta keşf halidir. Her şeyde Allah’ı görmek…

وفي كُلِّ شيء له آيةٌ   تَدُلُّ على أنَّهُ واحِـدٌ

[ لبيد بن ربيعة ]

“Her şeyde Allah’ın bir olduğuna dair deliller vardır.”

[ Lebid b. Rebia ]

Allah’ın birliğine şahit olduğunuzda ve bunu iyice sindirdiğimizde Allah’a olan yakınlıkla dünyada da ahirette de mutlu olursunuz. Yani tüm mutlulukların anahtarı Allah’ın birliğine şahit olmanız, Allah’ın bir benzerinin olmadığını, bir eşinin, ortağının, O’na yakın bir şeyin bile olmadığını fark ettiğinizde bu müşahede, sizi tatmayanın bilemeyeceği bir duruma sokar. İşte bu hal itminan (mutmainlik) halidir. Allah Teala sağlık, zeka, mal ve bir çok kişiye varlığından güzellik verir. Ama müminlerden seçtiği kimselere sekinet, huzur verir. Sekinet müminin kalbindeki itminan, huzur halidir. Dünyadaki herkese dağıtılsa onlara yetecek bir hal… Bu kişi Allah’tan başkasını görmez, Onunla birlikte tek olacak bir varlığı da görmez, O’ndan başkasından korkmaz. Allah’tan başkasından istemez, Allah’tan başkasının vereceği şeyleri istemez.


Müminin değeri gece namazları, izzeti ve şerefi insanlara muhtaç olmamasıdır.


Bir kral Kabe’ye gelmiş tavaf ederken, oranın büyük alimlerinden birini istedi. Görüştüklerinde kral “bana ihtiyaçlarını söyle” deyince alim şöyle cevap verdi: “Vallahi Allah’ın evinde O’ndan başkasından bir şey istemeye utanırım.” 
İmam Ebu Hanife Mansur’a gittiğinde Mansur ona şöyle dedi: “Ey Ebu Hanife bize uğra yani bizi ziyaret et ki seninle huzur bulalım, bereketlenelim. Sen en büyük imamsın.” Ebu Hanife dedi ki: “Sizi mi ziyaret edeyim, benim kaybedeceğim bir şey yok. Kaybetme korkusu olan size uğrar.” Ehad kelimesinin anlamı Allah’tan başkasını görmemektir. Onunla aziz olursunuz. Başı dik olursunuz. Allah ile birlikte başka bir ilah da olduğunu kabul ederseniz ondan korkmanız gerekir. Ondan istemeniz, ondan rızık istemeniz gerekir. Allah Azze ve Celle’yi tek bir ilah olarak kabul ederseniz izzetli olursunuz. Müminin özelliği izzet ve şerefidir. Rasulullah (s.a.v) buyuruyor ki: 

(( واعلم أن شَرَفَ المؤمنِ قِيامُهُ بالليل، وعِزُّهُ اسْتِغناؤُهُ عن الناس ))

[ الجامع الصغير ]

“Bil ki müminin değeri gece namazları izzeti ve şerefi insanlara muhtaç olmamasıdır.” 

[ Camiu’s-Sagir ]

Allah’ın birliğini kabul ederseniz O (c.c.) çok merhametlidir. Bazen insan tüm umutlarını eşine bağlar. Öyle olduğunda hayal kırıklığına uğrar. Bazen de tüm umudunu çocuğuna bağlar. Bu sebeple seyahat eder, evlenir, vatandaşlık alır, Avrupa’da kalır. Bu şekilde Allah’ın birliğini görmemiş olur. Oğlunu yardımcı olarak görür. Ama Allah Subhanehu ve Teala’yı tek ilah olarak görürseniz bu derin bir görüştür. Ama diğer gözle Allah ile birlikte binlerce ortak görürsünüz. Filancası, diğerleri, daha niceleri… Ancak Allah Teala’yı tek ilah olarak gördüğünüzde her türlü zincir ve bağdan kurtulursunuz. Zillet, korku, hırs ve dalkavukluk zincirleri, bunların hepsi zincirlerdir. Allah’ın birliğine inanır, sadece O’na kulluk ederseniz O’nunla birlikte hiçbir şeye, hiçbir cihetle itaat edemezsiniz.

(( لا طاعةَ لِمَخْلوقٍ في مَعْصِيَة الخالق ))

[ السيوطي ]

“Allah’a isyan konusunda hiçbir varlığa itaat edilmez.” 

[ Suyuti ]

Allah’ın vahdaniyetini bilirseniz O’na yönelir, sadece O’na bağlanır, başkasına değil sadece O’na sevgi besler, sadece O’na istekte bulunur, yalnızca O’na yönelirsiniz. Allah’ın birliğine inanırsanız dini, değerleri, davranışları ve temelleri O’ndan alırsınız. Çünkü sizin için başka bir kaynak yoktur. Müşrikler ise filanca alime, filanca kitaba, filanca kişiye, filanca müellife bakarlar. Sizin ise tek bir hakikat kaynağınız vardır: Kuran’ı Kerim ve tertemiz sünnet. Allah Teala’nın helal kıldığı helaller, yasakladığı haramlar… Allah’ın birliğini bilirseniz değerleri de O’ndan alırsınız, dini de, sistemi de, ölçütleri de O’ndan alırsınız. İnsanları Allah’ın ölçütleri ile değerlendirirsiniz. İlim ölçütü ile ölçersiniz. Ama insanların ölçütlerine göre değerlendirmede bulunursanız, ancak servet ve güç ile bir değerlendirme yapmış olursunuz. Allah’ın tek oluşunu öğrendiğinizde her şeyi O’ndan alırsınız. Dinini kabul eder, sünneti ile yetinirsiniz. Size bidatler işlemez. Vahdaniyetine inandığınızda hayatta sadece O’na yaklaşmak amacıyla hareket edersiniz. Sadece O’na kulluk eder, sadece O’na yönelir, dini, ölçütleri, değerleri ve sistemleri sadece O’ndan alırsınız. Neyin caiz olup olmadığını O’ndan öğrenirsiniz. Allah’ın tek oluşunu öğrenirseniz Allah’a yaklaşmak için tasarrufta bulunursunuz, başkası için değil… Varlıklara karşı da Allah’a sevginizin bir ifadesi olarak iyi davranırsınız. İşte bunlar tevhidin neticeleridir. Allah Teala’nın şu ayetinin sonuçlarıdır: “De ki O, Allah birdir.” 

Müminin kalbinde sadece Allah Teala’nın bildiği ve O’na tevhitten gelen bir izzet vardır:


Allah’ın bir ortağı, bir eşi benzeri yoktur. En derin anlamıyla O’nun rahmette de bir eşi yoktur. Yakup (a.s.) kederini kimseye açmamıştı. Allah Teala şöyle buyurdu:

قَالَ إِنَّمَآ أَشْكُواْ بَثِّى وَحُزْنِىٓ إِلَى ٱللَّهِ وَأَعْلَمُ مِنَ ٱللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ(86) ﴿

[ سورة يوسف ]

“Yakub, “Ben tasa ve üzüntümü ancak Allah’a arz ederim. Ben, Allah tarafından sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim” dedi.”  

[ Yusuf Suresi: 86 ]


İnsan bir zenginin yanına oturup ona acısında, geçim sıkıntısından bahsederse şöyle rivayet edilir: 

(( ومن تضعضع لغني لينال من دنياه أحبط الله ثلثي عمله ))

[ أخرجه البيهقي في الشعب بسند ضعيف ]

“Kim zengin bir kimsenin önünde eğilir ve O’ndan dünya malından bir şey elde etmeye çalışırsa allah onun amellerinin üçte ikisini boşa çıkarır.”  

[ Beyhaki eş-Şuab’da zayıf bir senetle nakletmiştir ]

Allah’ın birliğini hakkıyla görseydiniz kendinizi başka hiç kimsenin önünde alçaltmazdınız.Ben kederimi ve üzüntümü sadece Allah’a şikayet ederim.

Rahman olanı merhametsiz olana şikayet edene yazıklar olsun

***

Çıkaracağımız ders Allah’ın birliğini kabul edip başka hiçbir şeyin ona denk olmadığını kabul etmektir. Sınırlı bir bakışla binlerce ortak vardır. Her insanda bu olabilir, size birisi iki kelime etse ondan korkabilirsiniz. Ama Allah’ın birliğini kabul ettiğinizde büyük bir onura sahip olursunuz. Müminin kalbinde ve ruhunda Allah’tan başka kimsenin bilmediği bir onur ve şeref vardır. Bu şeref tevhit inancından gelir. Kullar tevhitten daha üstün bir şey öğrenmemişlerdir. Dolayısıyla kurtuluş bir inzivaya çekilip de orada Allah’a ibadet etmek değildir. Allah Teala bunu istemez. Bunun adı izole olma, yenilgi, geri çekilme ve hayattan kaçıştır. Ama hayatın derinliklerine dalarsanız Allah’ın yeryüzündeki halifesi olursunuz. Allah’ın dinini uygular, emirlerine uyar, yasaklarından kaçınırsınız. O’nun nurunu takip eder, mizanını korursunuz. Dünyadaki insanlığınızı yerine getirirsiniz. Allah’ın yeryüzündeki halifesi olursunuz. Allah Teala buyuruyor ki:

﴾ وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَائِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الْأَرْضِ خَلِيفَةً قَالُوا أَتَجْعَلُ فِيهَا مَنْ يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاءَ وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ إِنِّي أَعْلَمُ مَا لَا تَعْلَمُونَ(30) ﴿

[ سورة البقرة ]

 “Hani rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Biz seni övgü ile tesbih ederken ve senin kutsallığını dile getirip dururken orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?” dediler. Allah “Şüphe yok ki, ben sizin bilmediklerinizi bilirim” buyurdu.”  

[ Bakara Suresi: 30 ]

İnsan Allah’ın halifesidir. Hakkı ayakta tutar, varlıklar arasında adaleti sağlar. Güçsüzlere merhamet eder, yaşlılara saygı gösterir. İşte insan budur.

Mükemmellik, Birlik ve Samed olma özelliğini taşımayan hiç kimse ilah olamaz:


Bazı alimler “De ki O, Allah birdir, O sameddir.” ayeti hakkında şöyle diyorlar: Samed kelimesinin anlamı nedir? Allah her şeyden müstağnidir yani hiçbir şeye muhtaç değildir. Ama her şey O’na muhtaçtır. Es-Samed istekler sebebiyle O’na koşulan, musibetlerde kendisine yönelinendir. Es-Samed dilediğini yapar istediği gibi hüküm verir. Hiçbir şekilde eksiği bulunmayan mükemmel olandır. Onun üzerinde hiçbir şey olamaz. “De ki O, Allah birdir, O sameddir.”
Allah Subhanehu ve Teala isimlerinde tektir ve yine isimlerinde Samed’dir. İsimlerinde münferittir, hiçbir şey O’na ortak olamaz. İsimleri kendi zatındandır. Başka bir kaynaktan gelmez. İşte ayetin anlamı budur: “De ki O, Allah birdir, O sameddir.” Doksan dokuz isim, bunların her biri tek ve Samed’dir.
Bazıları diyor ki: Mükemmellik, Birlik ve Samed olma özelliğini taşımayan hiç kimse ilah olamaz. Cahiliyenin kulluk ettiği, Allah dışında taptığı putlar ya da insanların Allah dışında kulluk ettiği insan suretindeki putlar ne tektir, ne de Samed’dir. Onların ilah edinilmeleri asla caiz değildir. Ama Allah Subhanehu ve Teala ilahtır. O (c.c.) isimlerinde mükemmeldir, tektir, sameddir. O’nun tek oluşu çokluk ve terkip şüphelerinden arınmayı gerektirir. Mesela bir araba parçalardan oluşur. Parçalardan oluştuğu müddetçe samed yani kendi kendine yeterli olamaz. Yani motoru sökerseniz araba gitmez. Ya da benzini bittiğinde durur. Çünkü araba parçalardan oluşmuş mürekkep bir alettir. Ama samed olan bir varlık terkibi ve bölünebilmeyi kabul edemez. Samed olmak kendisi dışındaki hiçbir şeye muhtaç olmamaktır. Zira hayattaki tüm varlıklar hem varoluşlarıyla, hem de hayatta kalmaları, durumlarının devam edebilmesi ile Allah’a muhtaçtır.

Doğum özelliğinin Allah’a atfedilmesi caiz değildir:

Allah Teala şöyle buyuruyor:

﴾ لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ*وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُواً أَحَدٌ ﴿

 “Doğurmamış ve doğmamıştır. O’nun hiçbir dengi yoktur.” 

[ İhlas Suresi: 3-4 ]

Allah Teala ezelidir, O’ndan önce hiçbir şey yoktur. Eğer doğmuş olsaydı, O’ndan önce de bir şey olması gerekirdi. Ama Allah Teala doğurmamış ve doğmamıştır. İnsan yaşlılığında kendisine destek olması, ölümünden sonra varlığını sürdürmesi için bir çocuk doğurur. Ancak Allah Teala hep diridir, ebedi olandır. Doğma özelliğinin Allah Teala’ya atfedilmesi caiz değildir. Allah Teala “Doğurmamış ve doğmamıştır”buyurmuştur. O’ndan önce de sonra da hiçbir şey olamaz. O’ndan önce hiçbir şey yoktu, O’ndan sonra da olmayacaktır. Allah Teala buyuruyor ki:

﴾ لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ*وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُواً أَحَدٌ ﴿

 “Doğurmamış ve doğmamıştır. O’nun hiçbir dengi yoktur.”  

[ İhlas Suresi: 3-4 ]

“Küfuv (Denk)” kelimesi eş demektir. Zira O’nun eşi benzeri yoktur. O’ndan daha büyük bir şey de olamaz. O’ndan önce daha küçük bir şey de yoktu.“Doğurmamış ve doğmamıştır. O’nun hiçbir dengi yoktur.”Tabi ki bu es-Samed isminin açıklaması, tefsiridir. Rabbimiz buyuruyor ki:

﴾ وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمَٰنُ وَلَدًا (88) لَّقَدْ جِئْتُمْ شَيْئًا إِدًّا (89) ﴿

[ سورة مريم ]

“Rahmân çocuk edindi” dediler. Hakikaten çok çirkin bir iddia ortaya attınız.”  

[ Meryem Suresi: 88-89 ]

Yani garip bir iddiadır. Yine Cenab-ı Hak buyuruyor ki:

﴾ وَقَالُواْ ٱتَّخَذَ ٱلرَّحْمَٰنُ وَلَدًا ۗ سُبْحَٰنَهُۥ ۚ بَلْ عِبَادٌ مُّكْرَمُونَ(26) لَا يَسْبِقُونَهُۥ بِٱلْقَوْلِ وَهُم بِأَمْرِهِۦ يَعْمَلُونَ(27) ﴿

[ سورة الأنبياء ]

“(Böyle iken) “Rahmân, çocuk edindi” dediler. O, böyle şeylerden uzaktır, yücedir. Hayır, (evlat diye niteledikleri) o melekler ikrama erdirilmiş kullardır. Onlar Allah’tan önce söz söylemezler ve hep O’nun emriyle iş görürler.” 

[ Enbiya Suresi: 26-27 ]

Yine Allah Teala buyuruyor ki:

بَدِيعُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ أَنَّى يَكُونُ لَهُ وَلَدٌ وَلَمْ تَكُنْ لَهُ صَاحِبَةٌ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ(101) ﴿

[ سورة الأنعام ]

“O, gökleri ve yeri örnekleri yokken yaratandır. O’nun bir eşi olmadığı hâlde, nasıl bir çocuğu olabilir? Hâlbuki her şeyi O yarattı. O, her şeyi hakkıyla bilendir.”  

[ Enam Suresi: 101 ]


Allah’ın isimlerini en güzel şekilde göstermeyen her türlü tefsir reddedilir:

Sahih bir hadis-i şerifte buyruluyor ki:

(( لَا أَحَدَ أَصْبَرُ عَلَى أَذًى يَسْمَعُهُ مِنْ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ إِنَّهُ يُشْرَكُ بِهِ وَيُجْعَلُ لَهُ الْوَلَدُ ثُمَّ هُوَ يُعَافِيهِمْ وَيَرْزُقُهُمْ ))

[ مسلم عَنْ أَبِي مُوسَى ]

“İşittiği ezaya Allah (Azze ve Celle)'den daha sabırlı kimse yoktur. Kendisine şirk koşulur. Çocuk iddia edilir. Sonra o yine bunlara afiyet verir. Rızık ihsan eder.” 

[ Müslim Ebu Musa’dan nakletmiştir ]

“Doğurmamıştır” ifadesi O’ndan sonra bir şey yoktur demektir. “Doğmamıştır” ise O’ndan önce bir şey yoktur demektir. “O’nun hiçbir dengi yoktur.” İfadesi ise hem kendisinden sonra hem de önce bir şey olmadığını ifade etmektedir. O’nun bir benzeri de olmayacaktır. Herhangi bir benzerlikte hiçbir şey bulunmayacaktır. İhlas Suresi budur. Aynı zamanda Tecrid Suresi, Tevhid Suresi isimlerini de alabilmektedir. Sureyi okuyan boyutlarını bilir. Allah kelimesinin anlamını, bu lafzın tüm esma-i hüsnayı kapsadığını, Allah’ın güzel isimlerinin bir bölümü de olduğunu bilir, onlar hakkında düşünür, kainattaki tecellilerini arar. “Onları sayan cennete girer.” Kim tüm esmayı hakkıyla bilirse cennete girer. Allah’ın isimlerinin her biri güzeldir. Allah’ın isimlerini en güzel şekilde göstermeyen her türlü tefsir reddedilir. Allah Teala buyuruyor ki:

﴾ وَلِلَّهِ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَى فَادْعُوهُ بِهَا ﴿

[ سورة الأعراف ]

“En güzel isimler Allah’ındır” 

[ Araf Suresi ]


Allah Subhanehu ve Teala isimlerinde tektir, Samed’dir, kendisinden önce ya da sonra hiçbir şey yoktur:

(( سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ: إِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ قَبَضَ قَبْضَةً بِيَمِينِهِ وَقَالَ هَذِهِ لِهَذِهِ وَلَا أُبَالِي وَقَبَضَ قَبْضَةً أُخْرَى بِيَدِهِ الْأُخْرَى جَلَّ وَعَلَا فَقَالَ هَذِهِ لِهَذِهِ وَلَا أُبَالِي فَلَا أَدْرِي فِي أَيِّ الْقَبْضَتَيْنِ ))

[ أحمد عَنْ أَبِي نَضْرَةَ ]

 “Resulullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu duydum: “Allah Teâlâ sağ eliyle bir avuç aldı ve: “Bu, buna değer, bana göre değil.” dedi. Sonra öbür eliyle bir avuç daha aldı ve: “Bu, buna değer, bana göre değil.” dedi. Artık bunun iki avuçtan hangisinde olduğunu bilmiyorum.” 

[ Ahmed b. Hanbel Ebu Nadra’dan nakletmiştir ]

Bu hadisin zahiri manasına, tefsirine baktığımızda Allah Teala’ya yakışmayan manalar anlayabiliriz. Ama bu hadisin başka bir tefsiri daha vardır. Zahiri manasında “bu bana değer, bu bana göre değildir” kısmı yer alır. “En güzel isimler Allah’ındır. O’na isimleriyle dua edin.” Sanki Allah Teala onu yaratmadan önce mutsuz kötü bir kul olarak yarattı, ona isyanı takdir etti, isyan edince de cehenneme koydu” şeklindeki tefsirler Allah Azze ve Celle’ye yakışmaz. 
Öyleyse Allah Teala’nın güzel isimlerini bilmeniz gerekir. Allah Teala isimlerinde birdir, Samed’dir, hiçbir şeye muhtaç değildir. O’ndan önce de sonra da bir şey yoktur, olmayacaktır. Bunları tam olarak kavradığınızda O’ndan başkasından umudunuzu kesersiniz, sadece Allah’a yönelir, sadece O’na kulluk eder, sadece O’nu sever, O’na karşı ihlaslı olur, O’na yaklaşır ve mutlu olursunuz. Ki siz mutlu olmak için yaratıldınız. Yaratılış hedefiniz budur.
“Küfuv” kelimesi “Küfu’” şeklinde de okunur. Küfu’ benzer, denk demektir. Burada hemze teshil ya da tahkik şeklinde de okunabilir. Tıpkı Bi’r ya da Bir kelimesinde olduğu gibi. Melaike ya da melayike ya da mü’min ya da mümin kelimesinin iki türlü okunduğu gibi. Araplar hemzeyi bazen tahkik ile yani vurgulayarak, bazen de teshil ile yani geçerek okurlar. Küfüven ehad ya da küfü’en ehad… Neticede kelime denk, benzer anlamına gelmektedir.

Tetkik edilmiş metin

Hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.

Metni indir

نص الدعاة

Mevcut Diller

Resmi Gizle