Karanlık Mod
27-04-2024
Logo
Kulluk Görevinin Unsurları – Ders:17 – Şehvet-3 – Adalet ve Zabt – Kalpte Delik – Yeni Doğanda Emme Mekanizması
   
 
 
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla  
 
Hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Salat ve Selam sadık ve sözünün eri olan Rasulullah (s.a.v.) efendimize olsun. Allahım biz zulüm ve cehalet karanlıklarından ilim ve marifet nuruna çıkar. Arzularımızın çukurundan alıp cennetine ulaştır.

Şehvetin Alt Dalları: Adalet ve Zapt

Değerli kardeşlerim, Akaid ve Kuran’ın İcazı derslerimizin on yedincisini yapmaktayız. Bir önceki dersimizde şehvet konusunu işlemiştik. Şimdi bu konunun bazı alt dallarından bahsedeceğiz.

1. Adalet:

Öncelikle Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

  مَن عامل الناس فلم يظلمهم، وحدثهم فلم يكذبهم، ووعدهم فلم يخلفهم، فهو ممن كملت مروءته، وظهرت عدالته، ووجبت أخوته، وحرمت غيبته  

[  سلسلة الأحاديث الضعيفة  ]

(( İnsanlar ile ilişki kurduğunda onlara zulmetmeyen,, konuştuğunda yalan söylemeyen, söz verdiğinde sözünü tutan kişi, insanlar arasında iyiliği ve adaleti konuşulan (udul vasfı olan), kardeşliği istenip yokluğunda aranandır. ))

[ Zayıf Hadisler Silsilesi ]

Fakat insanlarla ilişki kurduğunda zulmeden, konuştuğunda yalan söyleyen, söz verdiğinde sözünü tutmayan kişi adil sayılmaz. (udul vasfı yoktur)

a) Adalet Kavramı:

Adalet müminde çokça bulunması gereken bir özelliktir. Mümin istikamet üzeredir, yalan söylemez, aldatmaz, kibirlenmez, dilinde kötülük olmaz. Adaleti açıkça görünür. Her zaman mümin ile kafir arasında büyük bir fark vardır ve hep böyle olacaktır. Düşüncede tasavvurda, duygularda, görüşlerde hep aralarında bir fark vardır. Mümin diğerlerinin görmediğini görür, ahreti görür, ölümden sonrasını görür, Allah Azze ve Celle’nin azametini görür. İsyan ettiğinde insanın nasıl mutsuz olacağını görür. Allah’ın mümin kullarını nasıl sonsuz nimetlerle mükâfatlandırdığını bilir. Ebedi olan ahiret hayatını, dünyada iman etmenin kıymetini, hayattaki en değerli şeyin salih amel olduğunu bilir. Almakta değil vermekte, hizmet görmekte değil hizmet etmekte aklını kullanmak gerektiğini bilir. Başkalarının görmediğini görür, hissetmediğini hisseder.

b) Bu Tek Bir Şeyde Adil Olmak Değildir:

Mümin ırkçı değildir. Irkçı ne demektir?
Neredeyse size şunu söyleyeceğim: Tüm dünya şu iki sınıfa ayrılır; İnsanî ve Irkçı. Bir ülke var ki orada bir millete hayallerin ötesinde üstün bir muamelede bulunulurken, diğerine ölüm ve zulüm layık görülüyor. Küçük düşürme, mallarını yağmalama, hayalin ötesinde kötü muameleler. Diyoruz ki: Bu ülkedeki insanlar vatanseverdir, milliyetçi olabilirler ama diğer milletten olan insanlara çok kötü bir muamelede bulundukları zaman insanî olmazlar, insanlık dışı bir davranış sergilemiş olurlar. Irkçı olurlar. Bu konuya dikkat ettiğimizde, bir eş bile hanımının yararına olmayan şeyin kendi yararına olduğunu düşünüyorsa o ırkçıdır, yine onun aleyhine olan şeyin kendi aleyhine olmadığını düşünüyorsa yine ırkçıdır. Çünkü Allah Teala buyuruyor ki:

﴾ (وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذِي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَلِلرِّجَالِ عَلَيْهِنَّ دَرَجَةٌ (228 ﴿

[  سورة البقرة  ]

﴾ Kadınların, mâkul ve meşrû ölçülerde ödevlerine denk hakları vardır; erkeklerin ise onların üzerinde bir dereceleri mevcuttur ﴿

[ Bakara Suresi: 228 ]

Evde gelinine, eşinin kızına hoş olmayan şekilde muamelede bulunan kişi ırkçıdır. Vatandaşa kendisine yapıldığında hoşlanmayacağı şekilde davranan bir memur, konumu ne olursa olsun ırkçıdır, etnik ayrım yapıyordur. Kimsede olmayanın sende olduğunu, sende olmayana onların sahip olduğunu düşünüyorsan sen de ayrımcısındır. Kendi halkına çok iyi muamelede bulunup diğer halklara zulmeden bir ülke ırkçı bir ülkedir. Kendi vatandaşlarına mutlak özgürlük tanıyıp Avrupa’da başörtüsünü yasaklayan ülke ırkçıdır. Özgürlükler mutlaktır. Bir genç kızın çıplak gezmesine izin verip tesettüre müsaade etmeyen ülke ayrımcıdır. 
Neredeyse size şunu söyleyebilirim: Artık dünya ikiye ayrılmıştır: İnsanî ve Irkçı. Hangi pozisyondasınız, fabrika müdürü, kurum müdürü, şirket sahibi, yanında çalışan kişiye oğluna yapıldığında hoşlanmayacağın şekilde muamele ediyorsan ırkçı, ayrımcısın.
Dünyada ırkçılık olduğu sürece şiddet eylemleri durmaz, durmayacaktır da. 
Nebi (s.a.v.) mescidi silip süpüren kadını arıyordu. Ebu Hureyre’den rivayet edildiğine göre, siyahi bir kadın veya genç mescidi süpürürdü. Rasulullah (s.a.v.) bir gün onu göremedi ve nerede olduğunu sordu. “Vefat etti” dediler. Efendimiz şöyle buyurdu:

 أَفَلَا كُنْتُمْ آذَنْتُمُونِي، قَالَ: فَكَأَنَّهُمْ صَغَّرُوا أَمْرَهَا، أَوْ أَمْرَهُ، فَقَالَ: دُلُّونِي عَلَى قَبْرِهِ، فَدَلُّوهُ، فَصَلَّى عَلَيْهَا، ثُمَّ قَالَ: إِنَّ هَذِهِ الْقُبُورَ مَمْلُوءَةٌ ظُلْمَةً عَلَى أَهْلِهَا، وَإِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ يُنَوِّرُهَا لَهُمْ بِصَلَاتِي عَلَيْهِمْ  

[ متفق عليه  ]

(( Bana haber verseydiniz ya!” buyurdu. Sahabiler o kadını -veya genci- önemsememişlerdi. Resul-i Ekrem (s.a.v.) sözüne devamla “Bana mezarını gösterin” buyurdu. Mezarını gösterdiler. Resulullah (s.a.v.) onun cenaze namazını kıldıktan sonra şöyle buyurdu: “Bu kabirler orada yatanlar için zifirî karanlıktır. Üzerlerine kılacağım namaz sebebiyle Allah Teâlâ onların kabirlerini aydınlatır. ))

[ Buhari ve Müslim ]

Herhangi birinin kardeşin olduğunu hissediyorsan, ticari işletmendeki bir gence oğluna merhamet ettiğin gibi merhamet ediyorsan, gelinine kızına gösterdiğin merhameti gösteriyorsan sen insanî, insancıl birisindir.
Daha yüksek bir seviyeye çıkacak olursak, veto hakkı ırkçılıktır. Ekonomik abluka, gelişmekte olan bir ülkenin gelişimini engellemek ırkçılıktır. Bu yüzden mümin adalet, udul sıfatı ile vasıflandırılır. Adaletin manası müminin istikamet üzere, insancıl, dürüst, güvenilir, iffetli, mütevazi ve adil olmasıdır.
Birisi ashabın huzurunda Hz. Ömer’e dedi ki: “Vallahi biz Rasulullah (s.a.v.)’den sonra senden daha hayırlısını görmedik. – Ey Lütuf sahibi, bu ne büyük hataydı.- Gözlerini ona diktiler ve korktular. Ta ki biri şöyle dedi: “Hayır vallahi ondan daha hayırlısını gördük”. “Kim?” diye sorunca “Ebu Bekir es-Sıddık” diye cevap verdi. Hz. Ömer şöyle buyurdu: “Hepiniz yalan söylediniz, o doğru söyledi, - diğer ashabın susmasını yalan saydı – Vallahi ben devemden daha çok yoldan sapmış biriydim, ama Ebu Bekir misk kokusundan daha güzeldi.” 

 مَن عامل الناس فلم يظلمهم، وحدثهم فلم يكذبهم، ووعدهم فلم يخلفهم، فهو ممن كملت مروءته، وظهرت عدالته، ووجبت أخوته، وحرمت غيبته  

[  سلسلة الأحاديث الضعيفة  ]

(( İnsanlar ile ilişki kurduğunda onlara zulmetmeyen,, konuştuğunda yalan söylemeyen, söz verdiğinde sözünü tutan kişi, insanlar arasında iyiliği ve adaleti konuşulan (udul vasfı olan), kardeşliği istenip yokluğunda aranandır. ))

[ Zayıf Hadisler Silsilesi ]

c) Adalet Vasfına Zarar Veren Şeyler:

Kardeşlerim, kişi insanlarla ilişki kurduğunda onlara zulmederse adalet vasfı ortadan kalkar, yine konuştuğunda yalan söylerse, söz verdiğinde sözünü yerine getirmezse adalet vasfını kaybeder. Bunun adı adaletinin ortadan kalkmasıdır. Fakirler nezdinde bu terim anlamında adaletin (udul vasfının) yaralanmasıdır. Şu fincanı çekiç alıp parçalarsam onu kırmış olurum. Bazen de elimden düşer, onda çizgiler olduğunu görürüz. Halk der ki: “belli oluyor” Burada adaletin düşmesi değil yaralanması söz konusudur. 
Yolda yalın ayak yürüyenin adalet vasfı yaralanır, yolda tuvalet ihtiyacını giderenin, yolda yemek yiyenin, atının yularını salanın, şimdi onun yerine araba vardır, aşırı hız yapanın, yanlış kullananın adaleti yaralanır. Yolda insanları korkutacak saldırgan bir köpekle yürüyenin ki bu köpek çocukları korkutur, evde sesini yükseltenin adalet vasfı zedelenir. Öyle sakin evler vardır ki derler ki: “yirmi üç yıldır hiç seslerini duymadık.” Evde aşırı yüksek sesle bağıranın ve bu sesi yoldan duyulanın, bir hurmayı bile tartarken eksiklik yapanın adalet vasfı zedelenir. “Tarttığınızda sallayın veya pervaneyi belli bir kefeye koyun ya da tartı yüksektir ve içindekileri görmezsiniz. Tartıda eksiklik yapmak da adalet vasfını yaralar. Haram bir lokma, haram lokma yemek adaleti zedeler. Hurmada bile tartıda eksiklik yapmak, evde yoldan geçenin duyacağı kadar yüksek sesle bağırmak, yolda yalın ayak yürümek, yolda tuvalet ihtiyacını gidermek ve yolda yemek yemek adalet vasfını yaralayan şeylerdir.
Kötü insanlarla arkadaşlık etmek de öyledir. Sapkın, içki içen, zina eden biri ile nasıl uzun bir gezi yaparsın? Sizin aranızda nasıl bir uyum olabilir ki? Yoldan çıkmış, Allah’a hiç ibadet etmeyen biri ve dindar olan sen nasıl uyum sağlarsınız? Yani kötü arkadaşlık da adalet vasfını yaralayacaktır.
Yazın sokaklarda dolaşanlar, her gün yollarda açık saçık giyinen, giyinmiş çıplaklar ile gözlerini şenlendiriyorlar. Bir arkadaşım anlattı, emekli bir komşusu varmış, adam kızlarını evlendiriyor veya oğullarını, ama evlenen kişinin işi yok diyor ki: “Ben yazın –yöresel tabir ile- suse’yim.” Yani akşamüstü Şam’ın seçkin sokaklarından birine gidiyor. Orada üst düzey kadın satıcılar var. Yani orası kadınlarla dolu bir sokak. Adam oraya gidiyor ve onları bir yerden bir yere götürüyor, geri dönüyor, ikinci kez gidiyor dönüyor. Gözlerini o kadınların güzellikleri ile dolduruyor. Bu kardeşimiz bana anlattı ve şöyle dedi: Vallahi bu kişiye göz kapağı düşüklüğü diye bir hastalık isabet etti. Birine baktığı zaman göz kapağını eliyle açması gerekiyor. İşte sokaklarda açık giyinmiş kadınların güzelliklerini görmek için dolaşanların da adalet vasıfları yara almıştır. 
Fıkıhçılar adalet vasfını zedeleyen otuza yakın durum ve hareket saymışlardır.

2. Zapt:

Zapt Akıl İle İlgili Bir Özelliktir:

Mümin acaba sadece bu özellikten mi faydalanır yoksa başka bir özellik daha var mıdır? Adalet sıfatı manevi bir sıfattır. Mümin dürüsttür, güvenilirdir, iffetlidir, gözlerine, diline hakim olur. Konuştuğunda doğru söyler, iş yaptığında güvenilirdir, şehvetini uyandıracak bir durum olduğunda iffetli davranır. Adaletin gerektirdiği diğer bir sıfat ise zabttır. Mümin şu iki özellikten faydalanır: Birincisi aklî bir özelliktir ki o zabttır, ikincisi de manevi bir sıfat olan adalettir. 
Hadisi bir konu olarak nakletmez, onu tasdik eder. Bir ayet okuduğunda zaptını onaylar, o bilinçlidir, inceler, delil arar. Disiplinli bir mümin delilsiz hiçbir şeyi kabul etmediği gibi, delil olmadan hiçbir şeyi de reddetmez. Bu ilim dindir, dininizi kimden aldığınıza iyi bakın.

( ابن عمر، دينك دِينك، إنه لحمك ودمك، خذ عن الذين استقاموا، ولا تأخذ عن الذين مالوا ) 

[ كنز العمال عن ابن عمر  ]

(( Ey İbn-i Ömer! Dinine iyi sarıl, dinine iyi sarıl! Zira o, senin hem etin, hem kanındır. Dinini kimden öğrendiğine iyi dikkat et! Dini ilimleri ve hükümleri, istikamet ehli âlimlerden al, istikametten sapanlardan alma! ))

[ Kenzu’l-Ummal, ibn Ömer’den nakledilmiştir ]

Adalet başka bir şeydir, zapt başka bir şeydir. Zapt aklî bir sıfatken adalet manevi bir özelliktir. Mümin bu iki sıfata da sahip olması imanının bir gerekliliğidir. Bu ilim dindir, dininizi kimden aldığınıza dikkat edin. 

( ابن عمر، دينك دِينك، إنه لحمك ودمك، خذ عن الذين استقاموا، ولا تأخذ عن الذين مالوا ) 

[ كنز العمال عن ابن عمر  ]

(( Ey İbn-i Ömer! Dinine iyi sarıl, dinine iyi sarıl! Zira o, senin hem etin, hem kanındır. Dinini kimden öğrendiğine iyi dikkat et! Dini ilimleri ve hükümleri, istikamet ehli âlimlerden al, istikametten sapanlardan alma! ))

[ Kenzu’l-Ummal, ibn Ömer’den nakledilmiştir ]

Kardeşlerim, her zaman söylediğim gibi: İtaat ve sonuçları arasında bilimsel bir ilişki vardır. Bu ilişki sonucun sebebidir, itaat ise istenen şeydir.
Başka bir delil olmayan emirler vaciplik ifade eder. Allah Azze ve Celle buyuruyor ki:

﴾  قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي  ﴿

[  سورة آل عمران الآية: 31  ]

﴾ “De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun”  ﴿

[ Al-i İmran Suresi: 31 ]

İlahi emir “bana itaat edin.” Bu emrin gerektirdiği bir şey var mıdır? Allah Azze ve Celle şöyle buyurduğunda:

﴾ (أَقِمِ الصَّلَاةَ (45 ﴿

[ سورة العنكبوت ]

﴾ namazı özenle kıl. ﴿

[ Ankebut Suresi: 45 ]

Namazın gerektirdiği bir şey var mıdır? Abdest… Çünkü namaz ancak abdest ile tam olur. Farz olan bir amel yine farz olan bir amel ile tamamlanır. Vacip de böyledir. Sünnet de böyledir. Bu bir usul kaidesidir. 
Şöyle açıklayalım. Allah Teala buyuruyor ki:

﴾ (وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا (7 ﴿

[ سورة الحشر  ]

﴾ Peygamber size ne vermişse onu alın ve size neyi yasaklamışsa ondan kaçının. ﴿

[ Haşr Suresi: 7 ]

“Onu alın” kelimesinin gerektirdiği bir amel var mıdır? Ben diyorum ki, Yüksek tansiyonunu ne zaman tedavi ettirebilirsin? Yüksek tansiyon gizli bir katildir. Cevap çok basit, tansiyonunun yüksek olduğunu biliyorsan, bunu bilmen yüksek tansiyonun tedavi edilmesinin bir gerekliliğidir. Nasıl bilirsin? Bunun için tansiyon aletine ihtiyacın vardır? Yüksek tansiyonun tedavi edilmesi için gerekli olan şey tansiyon aleti edinmendir. Zaman zaman tansiyonunu onunla ölçersin. Dikkat edin: 

﴾(وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا (7 ﴿

[ سورة الحشر  ]

﴾ Peygamber size ne vermişse onu alın ve size neyi yasaklamışsa ondan kaçının. ﴿

[ Haşr Suresi: 7 ]

Burada gerekli olan, alınması gereken “sana ne vermişse” kısmındaki verilenlerdir. Bize verilenler nelerdir? Bilmediğin şeyi nasıl alacaksın? O zaman Rasulullah (s.a.v.)’in sünnetini bilmelisin. Bu faz-ı ayndır. Usulcüler için ise bu bir kural ve kaidedir. Şöyle ki: Kuran’da var olan tüm emirler bunun aleyhine farklı bir delil olmadıkça farziyet ifade eder. Zira Allah Teala şöyle buyurmaktadır:

﴾(فَمَنْ شَاءَ فَلْيُؤْمِنْ وَمَنْ شَاءَ فَلْيَكْفُرْ (29 ﴿

[  سورة الكهف ]

﴾ Artık dileyen iman etsin dileyen inkâr etsin. ﴿

[ Kehf Suresi:29 ]

“İnkar etsin” fiilindeki lam harfinin anlamı nedir? Emir lamı mıdır? Allah’ın küfrü emretmesi akıl alır gibi midir? Deriz ki: Bu bir tehdit emridir. Bu emrin kökünden çıkan bir emirdir. Emrin aslı farziyet gerektirir. Fakat buradaki emir tehdit ve korkutma ifade eden bir fiildir. Farziyet gerektirmez. 

﴾ (فَمَنْ شَاءَ فَلْيُؤْمِنْ وَمَنْ شَاءَ فَلْيَكْفُرْ (29 ﴿

[ سورة الكهف ]

﴾ Artık dileyen iman etsin dileyen inkâr etsin. ﴿

[ Kehf Suresi:29 ]

Allah Teala şöyle buyuruyor:

﴾ (وَكُلُوا وَاشْرَبُوا وَلَا تُسْرِفُوا إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ (31 ﴿

[ سورة الأعراف ]

﴾ yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez. ﴿

[ Araf Suresi: 31 ]

Buradaki bir emirdir. Fakat insan böyle yemek yemez. Deriz ki: Bu mendupluk bildiren bir emirdir farz bildirmez. Kuran’daki tüm emirler farziyet bildirir ama bunun aksine bir delil yoksa.
Mesela çiçek kelimesinin anlamı nedir? Bitkidir. Ama “bizim evde oyuncak çiçek var” derseniz gerçek mananın dışında bir anlam olduğu ortaya çıkar. Eğer oyuncak bir çiçek söz konusuysa o evde güzel bir çocuk var demektir. Deriz ki: Burada gerçek mananın dışında bir anlama hükmeden bir delil vardır. Kuran’ı Kerim’deki her emir farz hüküm ifade eder. Ama bunun aksine bir delil varsa o zaman değişir. Allah Azze ve Celle şöyle buyuruyor: 

﴾(وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا (7 ﴿

[ سورة الحشر  ]

﴾ Peygamber size ne vermişse onu alın ve size neyi yasaklamışsa ondan kaçının. ﴿

[ Haşr Suresi: 7 ]

Rasulullah (s.a.v.)’in Sünnetinin Bilinmesi Adalet ve Zabtın Gerekliliklerindendir:

Bu emrin gerekliliklerinden biri de sana gelen şeyleri de, haram olan şeyleri de bilmendir. Şöyle diyebiliriz: Rasulullah (s.a.v.)’in sünnetini bilmek her Müslüman üzerine farz-ı ayndır. Çünkü bu, ayetin uygulanması için gereklidir. Allah Azze ve Celle şöyle buyuruyor: 

(لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيراً (21 

[ سورة الأحزاب ]

﴾ İçinizden Allah’ın lütfuna ve âhiret gününe umut bağlayanlar, Allah’ı çokça ananlar için hiç şüphe yok ki, Resulullah’ta güzel bir örneklik vardır. ﴿

[ Ahzap Suresi: 21 ]

Onun nasıl yaşadığını bilmeden Efendimiz bize nasıl en güzel örnek olabilir? Evinde nasıldı? Eşi ile nasıl ilişkisi vardı? Çocuklarını nasıl yetiştirdi? Ashabına nasıl davranırdı? Barış anında nasıldı, savaşta nasıldı? Fakirken, zenginken, zafer kazanmışken, Taif’de zulme uğradığında nasıl davrandı? Rasulullah (s.a.v.)’in bizim için güzel örnek olması için bizim siyer okumamız şarttır. Öyleyse; Rasulullah (s.a.v.)’in sünnetini bilmek imanın bir gereğidir.
Biz şu anda şehvet konusundayız ve bu konunun alt dallarından biri adalet ve zapt konularıdır. Adalet manevi bir özellik iken zapt aklî bir niteliktir. Adil ve zabit olmanın gerekliliklerinden biri Rasulullah (s.a.v.)’in ameli hayatını yani siretini bilmektir.

İlim Adalet ve Zapt Sıfatlarının Bir Gerekliliğidir: 

Hepinizin bildiği gibi bu masa cansızdır. Cansız ne demektir? Öncelikle boşlukta yer kaplayan, hacmi, uzunluğu, genişliği, yüksekliği ve ağırlığı olan şeydir. Cansız varlık boşlukta yer kaplar, üç boyutu vardır, ağırlığı vardır. Cansız varlıkların en üstünü bitkilerdir. Onlar da boşlukta yer kaplarlar, üç boyutları vardır, uzunlukları, yükseklikleri, genişlikleri ve ağırlıkları vardır. Fakat onlar gelişir ve büyürler. Cansız varlıklar arasında bitkinin ayırt edici özelliği gelişmesidir. Hayvan yine boşlukta yer kaplar, üç boyutu vardır, uzunluğu, yüksekliği, genişliği ve ağırlığı vardır. Fakat onu bitkilerden ayıran özelliği hareket edebilmesi ve yürüyebilmesidir. Bitkiler gelişir, Ama fil hem gelişir ve büyür, hem de yürür. İnsanın mesela kilosu seksen sekizdir. Yani bir ağırlığı vardır, boşlukta yer kaplar, üç boyutludur, bitkiler gibi büyür, hayvanlar gibi yürür fakat insan aynı zamanda düşünür. O halde Allah insana idrak gücü bahşetmiştir. O zaman onun ilme, bilgiye ihtiyacı vardır. İdrak gücü ilme ihtiyaç duyar. Allah insana bu gücü ihsan etmiştir ve bu güç onu ilim ve marifete çağırır. İlim talep etmeyen öğrenmeyen insan insanlık seviyesinden kendisine hiç yakışmayacak bir seviyeye iner. Öyleyse ilim talep etmek her Müslüman üzerine farzdır. Allah’ı tanımak için, onun yolunu öğrenmek için derse gelmek, bir boşluk sebebiyle değildir, asıl o boşluğu doldurmaktan başka çaren yoktur. 
Bunun anlamı çok derindir. Allah’ı öğrenmek için derse gelmekle Allah’ın seni yaratmış olduğu hedefe uygun davranmış olursun. Sen Allah’ı tanımak için yaratıldın. Allah Azze ve Celle seni bunun için yarattı. O’nu tanıdığında kulluk etmiş olursun. Kulluk ettiğinde ise hem dünyada hem de ahirette kurtulur ve saadete ulaşırsın. Varoluş hedefini gerçekleştirdin. Öyleyse şehvet konusunun gerekliliklerinden biri helal ve haramı bilmek için ilim öğrenmektir. Ne yapmalı, ne yapmamalısın, hayır ve şer, hak ve batıl nedir, dünya ve ahiret, madde ve ruh nedir öğrenmektir. Cahil insana gelince o şöyle zanneder:

  أَيَحْسَبُ الْإِنْسَانُ أَنْ يُتْرَكَ سُدًى (36) أَلَمْ يَكُ نُطْفَةً مِنْ مَنِيٍّ يُمْنَى (37) ثُمَّ كَانَ عَلَقَةً فَخَلَقَ فَسَوَّى (38) فَجَعَلَ مِنْهُ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْأُنْثَى (39 

[ 36-39: سورة القيامة  ]

﴾ İnsan, kendisinin başı boş bırakılacağını mı sanır? O akıtılan meniden bir damlacık (sperm) değil miydi? Sonra o, alaka (asılıp tutunan zigot) olmuş, derken Allah onu yaratıp ­şekillendirmiş; Ondan iki eşi, erkek ve dişiyi yaratmıştır. ﴿

[ Kıyame Suresi: 36-39 ]

﴾(أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثًا وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ (115) فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ (116 ﴿

[ سورة المؤمنون ]

﴾ Sizi sırf boş yere yarattığımızı ve sizin artık huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız? Gerçek egemenliğin sahibi olan Allah yüceler yücesidir. ﴿

[ Müminun Suresi: 115-116 ]

Allah Teala insanı boş yere yaratmamıştır.
Değerli kardeşlerim, halen şehvet konusunu işlemekteyiz. Şehvet itici bir güçtür. Yeme içme arzumuz vardır, cinselliğe, dünyada yükselmeye karşı bir arzu ve şehvetimiz vardır. Bu arzular bir yol ve yönteme ihtiyaç duyar. Öyleyse ilim öğrenmek zapt sahibi olman için şarttır, adil olmak için de Allah ile iletişim kurmalısın. Zapt aklî bir vasıfken adalet manevi bir vasıftır. Sen varlığının sırrını bilmelisin, yaratılış gayeni bilmeli, Allah Teala ile iletişim kurarak nefsini temizlemelisin. Arzularının bir disiplin haline gelmesi ve Allah’ın dinine uygun olmasını isteyen kişi bunları yapmalıdır.
Ama bazen insan yoldan sapar, ilim almayı azaltır, günah işler, yapması gerekenleri aksatır, Allah Azze ve Celle’nin yasaklarını çiğner, peki âlemlerin Rabbi olan Allah onu nasıl terbiye eder? Bizzat musibetlerle yapar. Araba temelde ne için üretilmiştir? Yol alması için üretilmiştir, bir freni vardır ve baktığımızda bu fren onun üretiliş gayesine aykırıdır. Ama fren güvenlik garantisidir. Dünyada musibetler aynen fren gibidir, bu dünya aracındaki selametinin garantisidir.

Takibat Ve İlahi Cezalandırma:

Bir kavramımız var takibat (Mutabaa), bir de cezalandırma (Muakabe). Güçlü ve zalim olan insan sadece cezalandırır. Merhametli insan ise takip eder, gözlemler. Takibat başka bir şeydir, cezalandırma başka bir şeydir. Allah buyuruyor ki:

﴾ (وَلَنُذِيقَنَّهُمْ مِنَ الْعَذَابِ الْأَدْنَى دُونَ الْعَذَابِ الْأَكْبَرِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ (21 ﴿

[  سورة السجدة ]

﴾ Belki dönüş yaparlar diye, onlara o büyük azaptan önce daha yakın azaptan muhakkak tattıracağız. ﴿

[ Secde Suresi: 21 ]

Allah’ın kullarını takibi, gözetlemesi vardır. Şunu söylerim: Allah’ın seni hata yaptığında takip ettiğini anlarsın, o sana bir musibet verir. Dünyada kibirli davrandığında seni baş edemeyeceğin bir makama getirir. Harcamalarında israf yaptığında sıkıntı, geçim sıkıntısı verir, ailenle ilişkilerinde eksikliğin varsa huzursuzluk peyda olur. Anne babana hayırda eksikliğin varsa çocuğun da sana karşı isyankâr olur. Yani Allah Azze ve Celle seni böyle tedavi eder. İnsan bu tedaviyi iyi anlarsa Allah’a giden yolun beşte dördünü kat etmiş olur.
Allah kulunu seviyorsa onu imtihan eder. Hep derdim ki: İki hasta arasında büyük bir fark vardır: İlkinin midesinde akut gastrit vardır. Bu hastalık tamamen iyileşebilir. Fakat sert bir diyet gerektirir. Ama bulaşıcı verem hastalığı ağır bir hastalıktır ve tedavisi yoktur. Ölümcül bir hastalıktır. İlk hasta doktora “ne yemeliyim?” diye sorduğunda doktor: “sadece süt iç” der. Ama ikinci bu soruyu sorduğunda “istediğini ye” der. Çünkü umut yoktur. Allah Azze ve Celle seni ilahi yardıma gark ediyor, seni takip edip gözetliyor, muhasebe ediyor, seni uyarıyor, uyandırıyor, darlık ve sıkıntı veriyor, bunları şiddetlendiriyor, bazı musibetler veriyor ve seni korkutuyorsa, seni hasta ediyor veya fakirleştiriyorsa bunların hepsi Cenab-ı Hakkın sana mesajlarıdır. Allah Azze ve Celle alemlerin rabbidir. Bu yüzden akaid ve kelam âlimleri “Allah alçaltır, Allah düşürür” demeyi, “Allah zarar verir” demeyi “Allah alçaltıcıdır” demeyi uygun bulmazlar. “Allah hem alçaltan hem yüceltendir.” “Allah hem fayda hem de zarar verebilendir.” “Allah yükselten ve düşürendir, veren ve mahrum edendir” demelisin. Çünkü Allah vermek için yasaklar, yükseltmek için alçaltır, izzetli kılmak için düşürür.” Allah’ın bu esmaları beraber zikredilmelidir. “ed-Dar ve’n-Nafi’, el-Hafid ve’r-Rafi’, el-Mu’ti ve’l-Mani…” Ataullah el-İskenderi der ki: “Belki de Allah sana önce verdi sonra mahrum etti, önce mahrum etmişti sonra verdi. Bunların hikmetini anlarsan göreceksin ki aslında mahrum etmek de vermek gibidir.”
Bazen bazı ülkelerde büyük zenginlikler olur, zenginlik aşırı derecededir, zenginliği insanlar nimet olarak görürler ama bazen de külfet ve eziyet olur. Mesela o memlekette medeniyet ve ilmi bir başarı yoktur, aksine orada sadece tüketen insanlar vardır, ilim, medeniyet, başarı veya birlik hiç bulunmaz. Aksine ellerindeki malın bolluğu ilim almalarını engeller.
Bazen de bir yetim görürsün hep ilimle ilgilenir, mala olan ihtiyacı için aşırı derecede çalışır. Başarır ve doktora alır. Büyük bir makama getirilir. Bolca geliri olur. Bir yandan da babası çok zengin bir akrabası vardır. Onun arabası vardır, güzel yiyecekleri, evi vardır, asla eğitime onu sürükleyen bir sebep yoktur. Şimdi bu fakirlik onu büyük bir alim yapan gizli bir nimet değil midir? Yine diğerinin zenginliği ona bir nikmet (külfet) değil midir? “Belki de Allah sana önce verdi sonra mahrum etti, önce mahrum etmişti sonra verdi. Bunların hikmetini anlarsan göreceksin ki aslında mahrum etmek de vermek gibidir.”

Alemde Mutlak Kötülük (şer) Yoktur:

Son bölüm çok önemli, mutlak kötülük yoktur. Çünkü mutlak kötülük Allah’ın varlığı ile çelişir. Bir adam aracına biner sarhoştur bir vadiye düşer, kötü bir kaza geçirir çok korkunç görünür, bir düşünün… Şimdi bunun fabrikanın hatası olduğuna inanabilir midin? İmkansız… Fabrika aracı tam olarak üretmiştir, hatları düzgündür, renkleri parlak ve güzeldir, ama bu kazanın bir fabrikaya ihtiyacı yoktur, sarhoş bir sürücüye ihtiyacı vardır. Kötülük olumlu değil, olumsuz bir şeydir. Şer yani kötülük kötü kullanımın bir neticesidir. Bu manada Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

((  وَالشَّرُّ لَيْسَ إِلَيْكَ  ))

[  مسلم عن علي بن أبي طالب  ]

(( Şerrin tamamı senin elinde değildir. ))

[ Müslim Ali b. Ebi Talip’ten naklediyor ]

Kötülüğün bir yaratıcıya değil kötü kullanıma ihtiyacı vardır. Tuz çok güzel bir maddedir. Ama tatlılara koyulmaz. Bu kötü bir kullanımdır. Çok pahalı bir deterjanın vardır ama onu yemeğe koyarsan yemeği mahvedersin. Şekerin de bir kullanımı vardır, tuzun da, deterjanın da bir kullanım alanı vardır. Bazen kötü kullanım sonucunda şer ortaya çıkar. Bu şerrin bir yaratıcıya değil kötü kullanıma ihtiyacı vardır. Alemde var olan şerri böyle anlamalısın. Sarhoş sürücü aracı kullanır, sarhoştur vadiye sürer, korkunç bir manzara ortaya çıkar. “Bu arabayı kim yaptı?” demezsin, bu kaza bir üreticiye, tasarımcıya, fikre bağlanmaz. Efendimiz de şöyle buyurur: 

((  وَالشَّرُّ لَيْسَ إِلَيْكَ  ))

[  مسلم عن علي بن أبي طالب  ]

(( Şerrin tamamı senin elinde değildir. ))

[ Müslim Ali b. Ebi Talip’ten naklediyor ] 

Kardeşlerim, gelecek derste inşallah bu konuya devam edeceğiz, şimdi bilimsel mucizeler konusuna geçelim.

Bilimsel Mucizeler: Kalpte Delik

Bir önceki derste suyun öneminden, su olmasaydı bu dersin de, bu caminin de, hatta Şam’ın, Suriye’nin, yeryüzünde hayatın olmayacağından bahsetmiştik. Su +4 derecede büzülmek yerine genleşerek ayırt edici bir özelliğe sahip olmasaydı, bu dünya var olmazdı.
İnsan kalbinde daha anne karnındayken iki kulakçık arasında bir delik bulunur. Bunu Butal isimli Fransız bir bilim adamı keşfetmiştir. Bu yüzden bu deliğe Butal deliği denir. Çünkü anne karnındaki cenin hava ile teneffüs yapmaz, akciğerleri çalışmaz, Peki kanı nasıl temizlenir? Nasıl oksijen alır? Plasenta yoluyla annesinin kanı vesilesiyle alır. 
Plasenta yoluyla ceninin mavi kanı geri gider ve annenin akciğerlerinden süzülür. Kırmızı kan plasentaya geri döner. Böylece cenine oksijen taşınır. 
Anne karnındaki bebekte istisnai bir durum vardır. Akciğerler devre dışıdır, kalp akciğerlere pompalama yapmaz. Bizim kalbimiz şu anda akciğerlerimize kan pompalıyor, böylece oksijen alımı gerçekleşiyor. Yani onu kan alıyor ve karbondioksit olarak atıyor. İnsan gece başına bir şey örtse karbondioksit sebebiyle nefesinin daraldığını hisseder. Oksijen solumaya başladığında doğal haline geri döner.
Ama anne karnındaki bebekte hava yoktur, akciğerler çalışmaz, bu yüzden de kalp akciğere pompalama yapamaz. Burada istisnai bir durum olmalıdır. İşte iki kulakçık arasında bir açıklık bulunur, kan kulaktan kulağa intikal eder, sonra çocuk dünyaya gelir.
Biz üniversitedeyken hocamız şöyle söylemişti: Bir pıhtı gelir ve bu delik kapanır. Ya rab bu kimin eliyle olur? Bu pıhtıyı o deliğe gönderip kapatan kimdir? Bu delik kapanır kapanmaz çocuk ağlar, hava solumaya başlar, Eğer bu delik kapanmazsa çocuk tüberküloz denen hastalığa yakalanır. Yıllar içinde ölür. Çünkü kanı mavi kalmaya devam eder, kalbin çalışması esnasında akciğere giden uzun ve kısa bir yol vardır. Bir pompanız varsa bakın önünde uzun bir boru ve boruda bir delik vardır. Su buraya yaklaşır, deliğin borunun sonundan kendisine yaklaştığını görür. Delik açık olduğu sürece kan akciğerlere gitmez. Bu şekilde de oksijen alınamaz. 
Plasenta ayrılan cenin rahimden çıktığında kim bu deliği kapatır? Kalp deliğini…
Vallahi kardeşlerim, bu Allah’ın yüceliğine işaret eden delillerden biridir. Kalp deliğinin kapanması, büyük bir hikmet gereğidir. Çok nadir olarak Allah Azze ve Celle’nin kanunları gereği dört yüz ya da beş yüz bin çocuktan sadece birinin bu kalp deliği kapanmaz. Bu hastalığın dört yüz bin liralık bir ameliyata ihtiyacı olur. Başarı oranı yüzde ellidir. 
Bir kardeşimiz şöyle söyledi: “Allah Azze ve Celle insana sağlıklı bir çocuk verirse bu çocuğun milyon liralık bir hediyesi vardır.” Ne kastettiği anlamadım ve sordum: “Nasıl yani, milyon lira nerede?” Dedi ki: Torunum arteriyel ters damar hastalığı ile doğdu. Komşu Arap ülkesinde bu hastalığın ameliyatını yapabilecek uzman bir doktor vardı. Doktor dört yüz bin istedi, hastane ücreti üç yüz bin, Şam’dan Beyrut’a yol parası beş yüz bin liraydı. Diyor ki: doğumdan sonra iki saat içinde ya yedi yüz elli bin lira ödeyecektim ya da çocuk ölecekti. 
Çok hassas şeyler vardır. Bu delik kapanmasaydı bu ders de olmazdı. Tüm çocukların kalplerindeki delik kapanmasaydı, dünyada kimse kalmazdı. Marjinal denebilen fikirlerle geliyorum. Suyun bu özelliği hayatı nasıl engeller, kalpteki delik kapanmasaydı hayat nasıl sona erer ve insan yaşayamazdı.

Yeni doğan Bebeklerde Emme Mekanizması:

Son bir konu daha, şimdi çocuk doğar, hemşire onu temizlerken parmakları dudağının önüne geldiğinde emmeye çalışır. Emme mekanizması çok karışık bir mekanizmadır. Yeni doğan bir bebek dudaklarını annesinin göğüs ucuna koyar, dudaklarını kapatır, havayı içine çekerek emmeye başlar ve süt gelir.
Bu arada ilk iki gün koyu bir süt gelir. Bu normal bir süt değildir. Yağı yoğun olan bir madde olduğu için sindirim sistemindeki yağları eritir. Bu yağ bebeğin bağırsaklarının birbirine yapışmasını engeller. Bağırsaklar tüp şeklindedir. Yağ olmazsa birbirlerine yapışırlar ve ölüm gerçekleşir. Ama sütteki o madde bağırsakların yapışmasını engeller. İlk yirmi dört saat bu süt yağları eritir. Doğan çocuğun dışkısı da siyahtır. Bu da yağ sebebiyledir. Sonra da süt gelir.
Şimdi sorum şu: Dünyada hangi güç veya hangi üniversite bir bebeğe emmeyi öğretebilir? Bu çok karmaşık bir sistemdir. Psikologlar buna refleks derler. Nasıl bazen yolda yürürken biri sigara içer, elinizle dumana dokunur ve ittirirsiniz. Bunu düşünmeden yaparsınız.
Bir seferinde arabamla dar ve oluklu bir caddede gidiyordum. Sağanak bir yağmur vardı. Bir kardeş yanıma bindi. Oluklarda su cama geldiğinde geri dönüyordu. Fakat bu bir reflekstir. Şartlı refleks düşünceden daha hızlıdır. İnsanlar bir refleksle doğarlar: Emme refleksi… Bu refleks olmasaydı bu ders de olmazdı, Nablusi Camii de olmazdı, Şam da, Suriye de veya dünyadaki hiçbir yer de olmazdı.

Sonuç:

Sonuç olarak üç özellikten bahsettik, suyun özelliği, kalpteki delik ve emme refleksi. Bunlar Allah’ın büyük nimetleridir. Bazen beş yüz bin çocuktan birinde bu özellik olmaz ve çocuk yaşayamaz, açlıktan ölür. Ona annesini emmek nasıl öğretilebilir? Bu karmaşık bir yapıdır ve çocuk bu refleksle doğar. İşte bu Allah’ın delillerinden biridir:

﴾ قَالَ فَمَنْ رَبُّكُمَا يَا مُوسَى * قَالَ رَبُّنَا الَّذِي أَعْطَى كُلَّ شَيْءٍ خَلْقَهُ ثُمَّ هَدَى  ﴿

[  سورة : طه  ]

﴾ Firavun: Rabbiniz de kimmiş, ey Musa? Dedi. O da: Bizim Rabbimiz, her şeye hılkatini (varlık ve özelliğini) veren, sonra da doğru yolu gösterendir, dedi. ﴿

[ Taha suresi: 49-50 ]

﴾  لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ  ﴿

[ سورة: التين  ]

﴾ Biz insanı en güzel şekilde yarattık ﴿

[ Tin Suresi ]

﴾ (صُنْعَ اللَّهِ الَّذِي أَتْقَنَ كُلَّ شَيْءٍ (88 ﴿

[  سورة النمل: 88  ]

﴾ Bu, her şeyi sapasağlam yapan Allah’ın sanatıdır. ﴿

[ Neml Suresi: 88 ]

Yerlerin ve göklerin yaratılışı hakkında tefekkür etmek Allah’a giden en kısa yoldur. Allah için girebileceğimiz en geniş kapıdır.

Mevcut Diller

Resmi Gizle